31 Ocak 2012 Salı

ENGELLİ İSTİHDAMI

Ekmeğin aslanın midesinde olduğu bu günlerde engelli istihdamına daha çok özen gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.İş Kanunu’na göre belirli sayıda çalışana sahip işverenlerin belirli oranlarda özürlü ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu vardır.
“İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç özürlü, kamu işyerlerinde ise yüzde dört özürlü ve yüzde iki eski hükümlü işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.

Bu kapsamda çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür. Oranın hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür. İşyerinin işçisi iken sakatlananlara öncelik tanınır”.

Ancak engellilerin eğitim ve geliştirilmesinin uygun işlere yerleştirilebilmeleri için ön koşul olduğu kanısındayım.
Secretcv.com özürlüler vakfının web sitesine sistem entegre etmiş ve firmalar ile engelli adayları buluşturmayı kolaylaştırmak hedeflenmiş. Vakfın internet sitesinden de secret.cv ilanlarını görüntülemek mümkün.

http://www.ozurlulervakfi.org.tr/tr/

Gönül rahatlığıyla Engelsizsiniz diyebileceğimiz günler diliyorum.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Yokluğunda Çok Kitap Okudum...

Tez ve iş yoğunluğum nedeniyle vakit bulamadığım kitaplara son birkaç aydır iştahla saldırmaktayım. İş arayışımı sürdürdüğüm bu dönemde zaman zaman blogumda da paylaştığım iş kitaplarının yanında bazı kitapları da sırf keyif için okuyorum.
Küçük yaşlardan beri okuduğum kitapların isim ve yazarlarını numaralandırarak ajandama not etmek gibi bir alışkanlığım var. Bakalım bu süreçte iş kitapları dışında neler okumuşum...
  • Taşlar Yerine Otururkenİpek Ongun (Gülmeyin ama ben bu kitaplarla büyüdüm ve serinin son kitabını kaçıramazdım, hele ki imzalı bulmuşken smiley)
  • Beni Hatırladın mı – Sophie Kinsella (O yoğunluğun üzerine hem kafamı dağıttı, hem eğlendirdi beni.)
  • İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit (Yeditepeli şehrin tarihiyle içiçe gezinirken cinayetlerin zanlısını ve sebebini bulmaya çalışırken sürüklendim durdum.)
  • Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten – John Gray (Uzun zamandır kütüphanemde duruyordu, kadın erkek iletişimindeki farklılıkları inceleme fırsatı buldum.)
  • Elif - Paula Coelho (Paula Coelho’nun diğer kitapları da düşününce yanında hayal kırıklığına uğradım diyebilirim.)
  • Angela’nın Külleri – Frank McCourt (Bir klasik sayılan bu kitabı okurken yoksulluğu çocukların gözünden görmek içimi acıttı.)
  • Mavi Trenin Esrarı – Agatha Christie (Bazen hayata heyecan katmak gerekir smiley)
  • Aklından Bir Sayı Tut - John Verdon (Akıllıca bir kurguydu, çok satanlara eleştiren gözlerle bakanlar da bir şans vermeli.)
  • Ofelya – Lisa Klein (Hamlet’in Ofelyası başka diyarlara sürükledi beni.)
  • Katre-i Matem - İskender Pala (Tüm ihtişamıyla Lale Devri karşımda duruyordu sanki, aşkla, kanla ve sırlarla bezeli olarak.)
  • İskender – Elif Şafak (Öyküsü, kurgusu, üslubu çok şey konuşulabilir bu romanla ilgili ama ben en çok her bölümü başka bir karakterin kaleminden okumanın da katkı sağladığı empati duygusunu sevdim.)
  • Suzan Defter - Ayfer Tunç (Farklı bir yazım tarzı, farklı bir üslup...kısa ama etkileyici bir öykü.)
  • İyi Hissetmek – David Burns (Bir kişisel gelişim değil, bilişsel tedavi kitabı.)
  • Selindrella – Ekin Atalar (Bazen cık-lit tabir edilen bu kitapları da okuyup kafa dağıtmalı J)
  • Patasana – Ahmet Ümit (Hitit uygarlığındaki kazılar arasında geçen bir polisiye.)
  • Serenad – Zülfü Livaneli (Tarihimize ne kadar yabancı olduğumuzdan utanarak hayranlıkla okudum.)
  • Küçük Mucizeler Dükkanı - Debbie Macomber (Yürekleri ısıtan sıcacık bir öykü)
  • Sevgili Mathilda İnsanlığın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum – Susanna Tamaro ( Evrensel ve zamana meydan okuyan duygular üzerine uzun uzun düşündüm.)
  • Firarperest – Elif Şafak (Sorgulayarak, düşünerek, kafa yorarak, yenileyerek okudum.) 
Şimdi listeme nicelik olarak da baktım da, araya iş kitaplarını da katarsak ayda en az üç kitap edeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Fena değil, ama yeterli mi... bu konuda biraz doyumsuzum sanırım :)

Yaşasın kitap okumak...

Bol okumalı günler dilerim... smiley

    21 Ocak 2012 Cumartesi

    YÖNETİMİN GELECEĞİ: Gary HAMEL, Bill BREEN

    Gary Hamel’in “Yönetimin Geleceği” isimli kitabında önemle üzerinde durduğu yönetim buluşçuluğu, yönetim işinin yapılış biçimini büyük ölçüde değiştiren veya alışılagelmiş örgütsel biçimlerde önemli derecede değişiklik yapan ve böyle yaparak örgütsel amaçları ilerleten her şeydir. Kuşkusuz rekabet avantajı yaratmanın bir yandan önem kazanırken bir yandan da zorlaştığı günümüz koşullarında, düşük maliyetler yeterli olmayacak, şu veya bu şekilde fark yaratan işletmeler başarıya çok daha yakın duracaktır.

    Yönetim buluşçuluğunu gerçekleştirebilmek için öncü olma cesaretinin gösterilmesi, yanlış inançların bırakılması, bir nevi fikirler demokrasisinin yaratılması, herkese katılım fırsatı verilmesi, insanların hayal gücünün artırılması, kaynakların dinamik olarak yeniden dağıtması gibi süreçlerin izlenmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu yaklaşım, X Teorisinin aksine, insanların yaratıcı olduklarını- yaratıcılığın şanslı bir azınlığa özgü olmadığını-, katılım fırsatı verildiğinde en üstün bir sinerjinin yaratılacağını, yeterince kaynak verildiğinde, ilham verici çalışma koşulları düzenlendiğinde, iletişim en üst seviyede olduğunda, gevşemelerine ve çekirdek iş dışındaki işlere de zaman ayırmalarına destek verildiğinde şirketlerin büyümelerini de artıracaklarını söylemektedir. gibi şirketlerin uygulamaları da bu düşünceleri desteklemektedir. Amaç ise insanlar için de uygun olacak bir şirket yaratmak; insanların inisiyatifini, yaratıcılığını ve tutkusunu onurlandıran bir yönetim modeli kurmaktır.

    Elbette yönetim buluşçuluğu yönetim biliminin ve sonuçta insanlığın ilerlemesi için son derece önemli ve gereklidir. Ancak geçmişin bilgilerini göz önünde bulundurmak ve buluşçuluk yapabilecek kuruluşlar hatta toplumlar oluşturmak hususunun da yadsınmaması gerektiğini düşünüyorum. Önce bireylere sorgulayıcı, yaratıcı bakış açıları kazandırılmalıdır ki bu durum kuruluşlara da yansıyabilsin. Aksi taktirde, ne yazık ki, fikirlerin özgürce ifade edildiği, herkesin kendi kendini yönetebildiği, buluşçuluğun herkesin işi olduğu, insanların işlerini son derece yaratıcı ve keyifli bir biçimde yaptıkları örgütler birer hayal olarak yönetimin geleceğini düşleyen insanların zihninde sıkışıp kalacaktır.

    19 Ocak 2012 Perşembe

    İş Görüşmesinde "Soruların Ardındaki Sorular"

    Hangi mülakat sorusuyla nereye varılmak istendiği adayların, neyi hangi sorularla sorgulayabileceği ise işe alımcıların kafasını kurcalar. 'ın makalesi on örnekle birlikte "soruların ardındaki sorular"a ışık tutuyor.
    Makalenin tamamı için:

    Inside the Recruiter's Head: What He's Really Asking You

    mashable.com

    18 Ocak 2012 Çarşamba

    POZİTİF PSİKOLOJİK SERMAYENİZ NE DURUMDA?


    Eskiden sermaye denilince akla ekonomik sermaye gelirdi. Bugün ise rekabet edebilmek için ekonomik sermayenin yanında beşeri (entellektüel), sosyal ve pozitif psikolojik sermayeden de faydalanmak gerekiyor.
    Pozitif psikolojik sermayenin dört temel bileşeni var:


    • Özyeterlilik: zorlayıcı görevleri yerine getirebileceğine dair kendine güven duyma,
    • Umut: başarmak için amaçlara giden yolda sabır etmek ve gerekirse seçenekleri tekrar gözden geçirebilmek,
    • İyimserlik: şu anda ve gelecekte başarılı olabileceğine dair olumlu düşüncelere sahip olmak,
    • Dayanıklılık: sorunlar ve güçlükler karşısında dayanıklı olabilmek ve kendini toparlayabilmek.
    Pozitif psikolojik sermayenin çalışanlar ve yöneticiler açısından umut vaad eden yanı ise performans gelişimi için ölçülebilir, etkili bir şekilde yönetilebilir ve çeşitli eğitim teknikleri, geribildirim vb. metodlarla sürdürülüp geliştirilebilir olması.
    Aşağıdaki videoda Fred Luthans’ın psikolojik sermaye hakkında kısaca bilgi verdiği bir söyleşi yer almakta.
    İyi seyirler...


    9 Ocak 2012 Pazartesi

    2012'DE ÖZEL SEKTÖR ZAMLARI

    2012 Ücret araştırmalarının sonuçları yayınlanmaya başladı. PERYÖN ve Kariyer.net’in araştırmalarına göz atalım:
    Türkiye Personel Yönetimi Derneği (PERYÖN) 2012 yılı Ücret Artışları Anketi'ne göre, özel sektör 2012'de ücretlere ortalama yüzde 7,5 zam yapacak.
    PERYÖN'ün anketine göre, 2012'de özel sektör ücretlere ortalama yüzde 7,5 zam yapacak. Zam oranı, TÜİK'in açıkladığı Tüketici Fiyatları Endeksi'ndeki yıllık yüzde 10,45'lik artışın altında kalırken, özel sektörde ücret zammı 2011'de yüzde 7,4 ile bir önceki yılın enflasyon oranının (yüzde 8,57) altında kalmıştı.
    EN YÜKSEK MAAŞ ZAMMI OTOMOTİVDE
    25'i aşkın sektörden 180 firmanın verdiği yanıtlara göre en yüksek ücret zammı yüzde 8,8 ile otomotiv sektöründe olacak. Otomotiv sektörünü yüzde 8,7 ile sağlık, yüzde 8,4 ile üretim, yüzde 8,2 ile holding izleyecek.

    En düşük ücret artışı yüzde 6 ile ilaç sektöründe yapılırken, ilaç sektörünü yüzde 6,2 ile finans takip edecek.
    2012'de 10 sektör önceki yıla göre daha yüksek ücret zammı yaparken, 11 sektör ('diğer' başlığı altındaki tüm sektörlerle birlikte) daha düşük zam yapacak. Hizmet, telekomünikasyon, beyaz eşya, enerji ve ilaç sektörleri, çalışanlarına önceki yılın zam oranını uygulayacak. 2012'de önceki yıla göre zam oranını en çok artıran sektör 1,2 puanla holding olacak.

    İKRAMİYE VE PRİMLERDE ARTIŞ

    Ankete katılan firmaların yüzde 68'i ikramiye, prim gibi ücret tamamlayıcı uygulamalarda değişiklik yapmayacağını açıklarken, yüzde 14'ü oranlarda artış, yüzde 3'ü azaltma yapacak.
    Çalışanlara sağlanan yan haklara bakıldığında şirketlerin çalışanlarına en çok telefon (yüzde 77), dizüstü bilgisayar (yüzde 69) ve sağlık sigortası (yüzde 67) sağladığı görülürken, şirketlerin en az ilgi gösterdiği yan haklar bireysel emeklilik (yüzde 17) ve hayat sigortası (yüzde 28) oldu.

    Firmaların yüzde 81'i 2012 yılı ücret zammını tek seferde uygulayacak. Firmaların yüzde 56'sı ''tek seferlik zammı'' ocak ayında yapacak, yüzde 5'i ücret zammını şubatta, yüzde 11'i martta, yüzde 17'si ise nisanda ücretlere yansıtacak.
    Kaynak: http://www.trt.net.tr/trtavaz/2012-yilinda-hangi-sektor-ne-kadar-zam-yapacak--haber-detay,tr,22742.aspx
    Kariyer.net’in Kariyer Dergisi'nin Ocak sayısına göre ise ücret zamları %6-10 arasında değişiyor. Zam oranlarının belirlenmesinde ise performansın yanısıra enflasyon oranı, şirketin büyüme oranı ve karlılığı ile faaliyet gösterdiği sektördeki iniş çıkışlar da etkili oluyor.
     
    Kıdemden ziyade performans önem kazanacak gibi görünüyor. Ücret dosyası dergide geniş bir şekilde ele alınmış:
    Çalışanlar açısından kritik öneme sahip olan "Ücret" konusu ocak ayında da İK gündeminde ilk sıralarda yer alacak gibi görünüyor.

    7 Ocak 2012 Cumartesi

    HERKESİN İŞİ EN ZOR

    Kiminle mesleği hakkında sohbet etsem, farklı gerekçelerle aynı şeyi söylediklerine tanık oluyorum şu aralar. Çoğu işinden şikayetçi olduğu yanları sıralayarak “en zor iş benim ki” tavrında. Üstelik haklılık payları da yok değil. Hal böyle olunca, hepsine Nasrettin Hoca misali: “Sen de haklısın” derken buluyorum kendimi.

    Özellikle bayan arkadaşlarımın çoğu “bayan için en güzel meslek öğretmenlik” derken, öğretmen bir arkadaşım maaşlarının düşüklüğünden şikayetçi. Bir başka arkadaşım aldığı eğitimin ve sahip olduğu donanımın çok fazla olmasına rağmen kendini geliştirme imkanın olmadığından, işinin rutin ve sıkıcı olduğundan yakınıyor. Özel sektörde çalışan bir diğeri her an işten atılma korkusu yaşadıklarını, iş güvencesinin olmadığını söylüyor. Cumartesi ve tatil günlerinde çalışan arkadaşlarımın yakınmaları ise daha farklı. Bu satırları yazarken annemin “En zor meslek evhanımlığı” diyen sesini de duyar gibiyim.
    Benimse tek bildiğim her işin zor yanlarının olduğu. Ülkemizin bugünkü çalışma koşulları da bu zorluğu artırıyor. Klasik olacak ama, en önemlisi bence “işini sevmek”. Sonrasında çalışma ortamının huzurlu olması geliyor benim için. Ardından sağladığı ücret ve ek yardımlar, gelişme olanakları gibi ihtiyaçların karşılanması geliyor. Bu zor ortamda çalışan memnuniyetinin sağlanması ise genel yönetim ve diğer birimlerin desteğiyle yine İnsan Kaynaklarına düşüyor.

    Not: Benim de önceki yazılarımda yer verdiğim meslek araştırmalarıyla tanınan Career.Cast sitesi 2012’de en stresli ve en az stresli meslekleri sıralamış. Meraklısına duyurulur...

    4 Ocak 2012 Çarşamba

    GÖNÜLÇELEN ŞİRKETLER-ESRA ATİLLA BAL

    Gönülçelen Şirketler, yüksek lisans tezimi hazırlarken okuduğum kitaplardan biriydi. O dönemde kitabın daha çok akademik tarafı ilgimi çekmişti. Gerçekten de bu kitabın bence iki önemli özelliği var: İlki Türkçeleştirilmesi konusunda dahi anlam birliğine varılmamış olan work engagement (kitapta yer alan şekliyle işe gönülden adanma, tezimde geçtiği şekliyle işe cezbolma ve uygulamada sıkça kullanıldığı üzere “kuruma/işe bağlılık) hakkında yazılmış bir Türkçe kaynak olması. İkincisi ise içeriğinde hem örneklerle somutlaştırılmış teorik bilgilere, hem Hewit Associates’in 2007&2008 Araştırmasında En İyi İşyeri Ödülü’nü alan şirketlerin İnsan Kaynakları yöneticileriyle söyleşilere, hem de Esra Atilla Bal’ın doktora tezi için yapmış olduğu araştırmanın sonuçlarına yer vermesi.

    Kitabı bugün tekrar karıştırdığımda, içindeki söyleşileri incelemek, şirketlerdeki farklı İnsan Kaynakları uygulamalarını okumak bana büyük keyif verdi. Çalışanlara sağlanan ödüller ve yan haklar, eğitim ve kariyer geliştirme olanakları, işe alımda kullanılan teknikler gibi konuların satıraralarında dikkatimi çeken, yöneticilerin açık açık veya örtülü bir şekilde başarının “çalışana değer vermek”ten ve bu değeri onlara göstermek"ten geçtiğini betirtmiş olmaları oldu.

    Kapsamlı bir çalışmanın ürünü olduğu belli olan bu kitabı iş kitapları meraklılarına tavsiye ederim...wink

    2 Ocak 2012 Pazartesi

    KENDİMLE “NASIL GİDİYOR?” TOPLANTISI YAPTIM...

    Yeni yıla girerken pek çok insan bir şekilde geçen yılın değerlendirmesini yapar. Haber programları yılın haberlerini derler, dergiler almanaklar çıkarır, insanın gözünden geride bırakmakta olduğu sene acısıyla tatlısıyla bir film şeridi gibi geçer. Şirketler performans değerlendirmeleri yapar, ücret politikalarını belirler, sözleşmeler yenilenir. Kişisel SWOTlar yapılır, yeni yılda yapılacaklar/yapılmayacaklar listelenir, tasarılar soyut dilek ve hayallerden somutlaştırılabilen hedeflere doğru uzaar, gider...
    Ben de kendi adıma 2011’i değerlendirdiğimde, gelişimim açısından, kritik noktalar gördüm. Öncelikle yüksek lisans tezimi tamamladım bu dönemde, ki içime sinen bir çalışma yapmak çok önemliydi benim için. Güzel deneyimler kazandığım part time işimden kariyerime tam zamanlı olarak devam etmek düşüncesiyle ayrıldım. İş arayışımın sürdüğü bu dönemde de kendimi geliştirme çabalarım sürüyor:) Blogumda da bu sene tanıştım. Biriktirdiğim kitapları okuyorum (çok satanlar listesinden klasiklere önceki yoğun dönemde fırsat bulamadıklarıma iştahla saldırmaktayım hala), özellikle dijital mecralardan İK gündemini takip ediyorum. Yine en çokta internet sayesinde İngilizce’mi güncel tutmaya çalışıyorum. Bu arada katıldığım görüşmelerde aday koltuğunda oturuyorum, ve farklı bir gözle değerlendiriyorum İK departmanlarını. Bir görüşme takvimi tutup, her görüşmeden birşeyler öğrenerek, notlar almaya gayret ediyorum.
    2012’de kendime yeni kariyer fırsatları diler ve çalışmalarıma devam ederken...:)Daha fazla iş kitabı, daha fazla blog yazısı, daha fazla deneyim, okuma, çaba, iletişim hedefliyorum.
    Şimdi izninizle, çok işimiz var...smiley