30 Ağustos 2016 Salı

Eğitim Oyunları

Geçtiğimiz günlerde çalıştığım kurumda bir Eğitimcinin Eğitimi organize ettik, oldukça keyifli geçen eğitim ve sunum çalışmalarının sonunda iç eğitmen olduk:)

Eğitmenimizin tavsiyesi ile iç eğitmenlerimize Zeki Yüksekbilgili ve Gülbeniz Akduman'ın Eğitim Oyunları kitabını hediye ettik.


Kitabı sabırsızlıkla okudum diyebilirim:) Ön yazı ve arka kitapta da söylendiği gibi "Kulağa çok hoş geliyor, Eğitimde oyun ve eğlenmek ile ilgili bir kitap." Gerçekten de eğitim ve eğlenceyi birleştirmek keyifli gibi gelse de incelik istiyor. Çünkü yetişkinler eğlenerek öğreniyor ama durumu abartırsanız eğlenmekten öğrenemeye fırsat bulamaya biliyor! Gereksiz samimiyetler çizgiyi aşarsa eğlenirken öğrenmek değil sadece eğlenmek söz konusu olabiliyor. Öte yandan doğru kullanılırsa oyunların, öğrenilen şeylerin deneyimlenmesini sağlaması, ekibin tanışıp kaynaştırılması, yetkinliklerin farkına varılması ve geliştirilmesi konusunda eğitmene yardımcı olacağı da açık.

Eğitim Oyunları kitabındaki oyunlar konularına göre Buz Kırıcılar, Energizerlar ve Yetkinlik Oyunları olarak düzenlenmiş. Kitabın sonunda hangi yetkinlik için hangi oyunların kullanılabileceğine dair bir dizin de yer alıyor. Ben henüz ilkini inceleme fırsatı buldum ama 2. ve 3.leri de yeni oyun ve içeriklerle basılıp okuyucuya sunulmuş durumda.

Eğitimenlere yardımcı olacak bu kitabı bu işe gönül veren herkese tavsiye ediyor, kendi adıma da bol oyunlu, eğlenmeli, keyifli ve öğrenmeli eğitimler verebilmeyi diliyorum.

2 Ağustos 2016 Salı

Drive ve Düşündürdükleri...

Daniel Pink'in Drive'ını okuyalı bir ay gibi bir zaman geçti. Biraz demlensin düşüncelerim sonra detaylı yazarım derken üzerine ülkenin sarsıcı gündemi ve bunun getirdiği moralsizlik eklendi. Ancak oturabildim TuruncuİK'nın başına. Anlayacağınız, alt başlığı "Nasıl motive oluruz, nasıl motive ederiz" olan bir kitap hakkında yazmak için bile motive olmak öyle kolay olmadı ilk etapta.

Oysa ki Drive sürükleyiciliği ve sosyal araştırmalar içeren dolu dolu içeriği ile oldukça doyurucu bir kitaptı.

Yazar, Harlow ve Deci'nin bulmacaları ile başlıyor ve diyor ki:

Şöyle diyordu Deci: "Belli bir faaliyet için harici bir ödül olarak para kullanıldığında denekler, o faaliyet için duydukları içsel ilgiyi yitiriyorlar." Ödüller, tıpkı bir fincan kahvenin size birkaç saatlik çalışma enerjisi verişi gibi kısa süreli ilgi artışı sağlayabilir. Ama etkisi kısa sürede geçer ve daha da kötüsü kişinin projeyi devam ettirme konusundaki uzun erimli motivasyonunu da azaltabilir.

Buna göre dışsal ödüller ve motivasyon; içsel motivasyonu öldürüyor, performansı düşürüyor, kısa erimli düşünmeye yönelterek yaratıcılığı yok ediyor hatta gayri ahlaki davranışlara teşvik edebiliyor. Çünkü oyunu işe dönüştürüyor. Oysa iç motivasyon için işi oyuna dönüştürmek lazım!

İç motivasyonun ise üç unsuru var: Özerklik, ustalık ve amaç.

Daniel Pink sık sık Mihaly Csikszentmihalyi'nin akış kavramına da vurgu yapıyor, Okurken akış halinde yaptığım işleri düşündüm: Örneğin blog yazarken akış halinde hissedersem zamanın nasıl geçtiğini anlamam, bulunduğum ortamdan kendimi soyutlarım, etraftaki sesleri duymaz olur, tamamen yazıma ve düşüncelerime odaklanırım. Yazılarım benim için bebek işi olmaz, yeni araştırmalar, okumalar, incelemeler, gözlemler gerektirir, ama beni yıldıracak derecede strese de sokmaz. Kıvamında bir meydan okuyuculuğu vardır anlayacağınız:) Oysa neyi ne zaman nasıl yazacağımı söyleseydiniz, bu kez iş rutine ve benim için akıştan ziyade rutin bir göreve dönüşürdü. Ve muhtemelen bu akış deneyimini bu rutin iş karşılığında alınacak (çoğunlukla maddi) ödüllere de değişmezdim.

Öte yandan kitapta da bahsedildiği gibi yaratıcılık gerektirmeyen, rutin işlerde ödüller işe yarayabiliyor. Motivasyon yaratmak için sıkıcı işleri de eğlenceli, kısmen de olsa özerk, daha büyük bir amaca yönelik ya da "insani" bir hale getirmek gerekiyor.

İşimden keyif alabildiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Çünkü başka bir yazımda da belirttiğim gibi iş hayatında neşeli penguenler şart!

Aynı penguenler Pink'in kitabında da bana eşlik etmiş olacaklar ki Drive'ı hiç bir dış ödül beklemeden, altını çize çize, notlar ala ala okudum. Yetmedi bütün motivasyonumla bloguma bu yazıyı yazdım. Ve evet yazıyı yazarken ne açık olan televizyonun sesini duydum, ne de sokaktan geçenlerin. Sanırım o esnada neşeli penguenlerin şarkısını dinliyordum :)