24 Ekim 2016 Pazartesi

İK Bloggerları Güçlerini Birleştirirse...

Geçtiğimiz cumartesi İnsan Kaynakları bloggerları olarak Bereket Döner sponsorluğunda biraraya geldik. Hem keyifli hem de oldukça “bereketli” geçen etkinlikte İK bloggerlarının, İK profesyonellerinin, öğrencilerin, iş hayatına yeni girmiş mezunların, iş arayanların, restorancılık sektöründe akademi kurmanın ihtiyaç ve zorluklarını konuştuk. Bu konularla ilgili bilgi ve fikir alışverişinde bulunduk, farklı sorunlara çözüm ararken empati kurduk, tartıştık, çözüm önerileri sunduk, fikirler uçuşturduk, projeler ürettik. En güzel tarafı da birlikte olduğumuzda, güçlerimizi birleştirdiğimizde neler üretebileceğimizi keşfettik.

Hepimiz için dolu dolu geçtiğine inandığım etkinliğin pek çok güzel projenin ilk adımı oluşturacağını umuyorum. Bir güzel başlangıcı da İK Bloggerları Etik ve Politikalarını belirleyerek yapıyoruz. Detaylarına İKDABLOG’ dan ulaşabileceğiniz belirleme süreci, tüm insan kaynakları blog yazarlarının katkılarını bekliyor:)

İnsan Kaynakları Bloggerları beyin fırtınasındaki özenli organizasyonları ve destekleri için İKdablog’un sahibi Melis Varan Tiftikçi’ye ve Bereket Döner’e  sonsuz teşekkürler…

23 Ekim 2016 Pazar

16. İnsan Yönetimi Kongresinden Notlar

Haliç Kongre Sarayı 20-21 Ekim tarihlerinde PERYÖN tarafından düzenlenen 16. İnsan Yönetimi Kongresi’ne ev sahipliği yaptı. Başta insan kaynakları profesyonelleri olmak üzere, iş dünyasından isimlerin, firmaların, öğrencilerin ve “insan yönetimi” ile ilgili söyleyecek/dinleyecek birşeyleri olan herkesin yoğun ilgi gösterdiği kongreye emeğini, desteğini esirgemeyen-başta PERYÖN olmak üzere- herkese teşekkür ederek başlamak istiyorum yazıma. Bu tür organizasyonlar bilgiyi paylaşmak, iletişimde olmak, ilham almak, vizyon katmak gibi faydalarıyla hem bireysel hem de toplumsal gelişimimiz için çok önemli.

Zaman zaman çakışan oturumlar arasında seçim yapmakta zorlanıp o salondan diğerine koşturduğum, dolu dolu geçen bu iki günün bütün detaylarına Turuncu İK’da değinmem ne yazık ki mümkün değil. Bu yüzden ben, önce “bende” iz bırakan detaylara yer verip sonra İnsan Yönetimi kongresinin “bana göre” in ve outlarına değinmeyi tercih edeceğim.

İşte bende iz bırakanlar:

  • Judith Malika Liberman’ın anlattıklarını oldukça etkileyici buldum. “Sen hikayeyi dönüştürürsen, hikaye de seni dönüştürür”diyen Liberman’ın dinlemek ile ilgili söyledikleri de çok özeldi: “Yüzyüze geldiniz anlar kutsaldır. En iyi dinleyici sinemada; cevabı planlamıyorsunuz, ben noktasına gitmiyorsunuz, tamamen kendinizi veriyorsunuz.” Ve eminim pek çok dinleyici de benim gibi dudaklarında çilek tadıyla ayrıldı oturumdan: “Yukarıda kaplan, aşağıda yılan varken soluna bak, belki de bir çilek var!”
  • İdil Türkmenoğlu’nun oturumu merak ettiklerimdendi. Türkmenoğlu, İK’nın değişen sorumluluklarına değindi: “Pozitif yönetim kültürü yaratmak, çalışanların sağlığını, güvenliğini, onurunu korumak, eşitlik ve adaleti sağlamak, yetenekleri bulmak ve yönetmek, etik liderlik yapmak, üst yönetim ekibinin iyi çalışmasını sağlamak”.


  • “Her problem bir girişimdir” diyen Veysel Berk’in enerjisi, dinamizmi, girişimciliği, tutkusu ile herkesi kendisine hayran bıraktı. Boğaziçi Üniversitesi’nden Amerika’da master ve diplomaya, ışık mikroskopundan, teknoloji şirketi kuruculuğuna, ordan web üzerinden kurduğu temizlik şirketine, sonra çaycılığa, yemekçiliğe ve paypall’a uzanan kariyer/ girişimcilik öyküsünü anlatırken o kadar samimi ve bizdendi ki, sanırım bu yüzden o kadar çok akılda kaldı, alkış aldı.
  • David Clutterbuck yetenek yönetimini irdelediği konuşmasında ezber bozduran görüşlere yer verdi: “..Kahve makinesi gibi parayı atıp lider alamıyorsun. İnsanları lider yapan şeyler genellikle sınırlandırılamayan şeyler.” Clutterbuck, yetenek yönetiminde lineer değil kompleks sistemlere ihtiyaç duyduğumuzu belirterek bugün artık yetenek havuzu değil, yetenek boru hattına, dalgasına, dinamizme gereksindiğimizi vurguladı.
  • Çağlayan Aktaş esprili sunumunda elektirik ve kimyasalların önemine, hormonlarımızın “anlam bulma”daki yerine değindi.
  • Farklı kültürlerin özelliklerini kendine has uslubuyla anlatan Mehmet Kocabaş’ı dinlemek her zamanki gibi çok keyifiydi, Elmar Kronz ise VUCA dünyasında değişen lider gelişim programlarına ve öğrenme stratejilerinden bahsetti.
  • Louise Chester ile “mindfulness”ı deneyimleyemeye çalıştık, Yüce Zerey ile Fabrika ayarlarımıza döndük. Profesyonel hayata geçişte geçtiğimiz aşamaları Zerey’in mizah dolu sunumuyla inceleme fırsatı bulduk.


  • Yankı Yazgan ve Sedef Kabaş’ın “Bu Şartlarda Yaşamak” isimli oturumlarında salon tıklım tıklım doluydu. Dış dünyayı nasıl etiketlediğimizin olaylarla başa çıkma şeklimizi etkilediğini kaydeden sürükleyici konuşmaları, kalabalığın hakkını verdi.

Kendim adına kongreden, farklı fikirlerle, paylaşımlarla, imzalı kitaplarla başka firma ve hayatları keşfederek çıktım diyebilirim. Bol bol da kitap önerisi topladım, bazen de zaten aklımda olan bazı kitapları okumakta kararlılığımı artırdım:) Masal Terapi, İşte Kahkaha, Muazzam Muazzez bunlardan bir kaçı.

Gelelim kongrenin “bana göre” in ve outlarına...

In
Out
Dinamik, hareketli, içten oturumlar
Hazırlıksız olduğu anlaşılan oturumlar, kağıttan okunarak yapılan sunumlar
Farklı konulardan bahseden konuşmacılar
Dönüp dolaşıp aynı şeyi söyleyenler
Yabancı olduğu halde tatlı farklı aksanıyla Türkçe konuşma yapanlar, İngilizce sunum yapıp gülümseyerek Türkçe selam verenler
Türk olan ama yabancı dilde sunum yapmakta direnenler
Gelen geribildirimler doğrultusunda yemek organizasyonunu iyileştirme çabası
Ayaküstü yer bulamadan yenilen yemek yüzünden kaçırılan paralel oturumlar
Ulaşımda yardımlaşma çabası
İstanbul’un gerçeklerini inkar eden bireysellikler
Kullanıcı dostu akıllı uygulamalar, sosyal medyayı aktif kullanmak
Teknolojiyi ve sosyal medyayı dikkate almamak

Paylaşarak büyüyeceğimiz, birlikte gelişeceğimiz nice kongrelerde buluşmayı diliyorum :)

10 Ekim 2016 Pazartesi

İş ve Yaşamı Dengeleme Sanatı


Sevgileri yarınlarda bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış yanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
....

Behçet Necatigil

İş yaşam dengesi...Hem özel hayatta hem de iş hayatında gerekli doyumu sağlayabilme sanatı. Teoride harika dursa da pratikte herkesin bu "sanatı" icra edişi farklılık gösteriyor. Yaptığı mesailerle övünen de var, çocuklarının yanında olması gerektiğini hissettiği anlarda olamayıp suçluluk duyan da. "Ekibe yeni gelen arkadaş çok iyi çıktı, üç haftadır tatilsiz çalışıyor maşallah" diye sevinen yönetici de var, verimliliğin geçirilen süreye değil iş performansına bağlı olduğuna inanan da. "İşim her şeyden önce gelir"i hayat düsturu edinen de var, yaşam dengesini sağlayamadığında mutlu olamadığını anlayan da.  Üstelik günümüz koşulları bu sanatı icra etmek isteyip istemediğinize, ya da icra etmek için gerekli yeteneğe sahip olup olmadığınıza da bakmıyor; çalışma şartları, farklı rol ve sorumluluklar, büyük şehirlerin gürültüsü, birlikte yaşadığımız ve çalıştığımız farklı özelliklere sahip kişiler...derken hepimizi bir şekilde içine çekiyor.

Artık yeni nesil bile olmayan Y kuşağı ve sonrakiler, şartların daha da zorlaşmasına inat özel hayata saygı konusunda daha hassasken, önceki nesiller elindekileri zor elde edenlere özgü bir bağlılıkla ibreyi biraz daha iş hayatına doğru kaydırabiliyor. Teknoloji sayesinde ve teknoloji yüzünden iş özel yaşam arası sınırlar silinmeye başlanıyor. Hal böyle olunca iş ve yaşamı dengelemek deneyimlemek zorunda olduğumuz bir sanata dönüşüyor. Bu sanat biraz da taş dengeleme sanatına benziyor. İrili ufaklı taşları üstüste dizmek nasıl yüksek konsantrasyon ve sabır gerektiriyorsa, iş yaşam dengesini sağlamak için de farklı rol ve sorumlulukları, farklı yaşam alanlarının hiçbirini "düşürmeden" birarada yürütmek,  sabretmek, çaba göstermek, planlamak vb. gerekiyor. Taşları da yaşam alanlarını da dengelemeye çalışmak bireyde belirli bir stres ve gerilim yaratıyor kuşkusuz, ama başarılırsa ortaya çıkan sonuç tam bir sanat eseri oluyor.

Ne demek istediğimi daha iyi görmek için Kokei Mikuni'nin taş dengeleme sanatına dair sadece 50 sn.lik videosunu izlemenizi öneririm:



Neyse ki bu sanatı icra ederken yanlız değiliz. Hem hepimiz aynı sanat dalının içindeyiz, hem de destek alabileceğimiz ailelerimiz, eşimiz, dostumuz, bazen profesyonel bakıcılarımız, hele ki yöneticilerimiz ve kurumlarımız da varsa işte o zaman çok şanslıyız. Esnek çalışma şekilleri, güçlü kurulan iletişim, aile dostu uygulamalar iş ve yaşamı dengeleme sanatında sanatın ve sanatçının her daim yanında oluyor:)

Herkese kendi sanat eserini yaratma şansı diliyorum :)