Küçükken
kitaplığımıza yapıştırılmış bir söze takılırdı gözüm sık sık. Alıntının altında
Montaigne yazardı. O yıllarda anlamını çok da kavrayamadığım bu söz büyüyüpte
İnsan Kaynakları alanını seçince içimden sık sık tekrarlanır oldu:
“İyi
olmak bazen o kadar ateşli bir tutku haline geliyor ki, iyi olalım derken kötü
oluyoruz.”
Bu
sözü bu kadar doğrulayan başka bir alan var mıdır biliyorum. Bütün İK
süreçlerinin var olmasının da İnsan Kaynaklarından memnuniyetsizlik
duyulmasının da sebebidir bu durum. Daha işe alım süreçlerinde başlar, bir
adayı seçerek diğerlerini reddetmek, belki de hayal kırıklığına uğratmak
durumundasınızdır. Ne de olsa her seçiş bir kaybediştir. Oysa siz sadece en
uygun adayı seçmek, firmanız için de aday için de en uygun olanı yapmak
amacındasınızdır. Yüksek performans gösteren bir çalışanı terfi ettirirsiniz,
ödüllendirirsiniz, diğerleri gücenir. Hatta bazen ödül vereyim derken
seçtiğiniz ödülün beğenilmediğini görürsünüz. Motivasyon amaçlı oganizasyon yaparsınız,
neden oraya gittik de buraya gitmedik, neden yanımda başkasını getiremiyorum
gibi bir dolu soruyla karşılaşırsınız. Organizasyon şemasını iş değerlemeye en
uygun, en sistematik hale getirirsiniz, unvanı değişen çalışanlarda
memnuniyetsizlik yaratırsınız. En mükemmel sistemleri kurarsınız, ama insan var
ya işin içinde, kaş yapayım derken göz çıkarabilirsiniz.
Sadece
çalışanlara karşı iyi olayım derken kötü olmazsınız. Çalışanın hakkını
koruyayım derken üst yönetimle, yönetimin isteğini yapmaya çabalarken
çalışanla, hedeflenen çalışmaları gerçekleştireyim derken bütçe kısıtıyla karşı
karşıya gelirsiniz.
Özetle zor zanaattir İnsan Kaynakları alanında çalışmak,
melek ile şeytan arasında bir ip gerilidir ve siz ikisinin arasında
gezinmektesinizdir. Yine de sonu bellidir bu gezintinin ve sonuç kaçınılmazdır,
var oluş sebebiniz iyi olmakken, iyi olayım derken, kötü olursunuz.