27 Temmuz 2018 Cuma

Benim Adım Gelecek!

Geçtiğimiz dönem Benim Adım Gelecek projesinin "usta"larından biri olmaktan büyük keyif duydum.

Proje iş hayatında deneyimli kişiler (ustalar) ile üniversite öğrencisi gençleri (çıraklar) buluşturmayı hedefliyor. Bu kapsamda bireysel ve toplu usta çırak buluşmaları gerçekleştiriliyor. Özellikle birebir koçluk seanslarında koçluk deneyimi edinmek ve bir gencin kariyer yolculuğunun başlangıcına şahit olmak benim için çok kıymetliydi.

Proje ayrıca çıraklar için bireysel gelişim eğitimlerini, atölye çalışmalarını, teknik gezileri, söyleşileri, sosyal ve gönüllü faaliyetleri de kapsıyor.  Tam bir öğrenme yolculuğu olarak tanımlayabileceğim BAG Projesi, çırakları profesyonel hayata hazırlarken ustaların da gençlerle iletişimde olarak kendilerini geliştirmelerine katkı sağlıyor. Çıraklar iş hayatında faydalı olacak pek çok eğitime katılma fırsatı buluyor, ustalar sayesinde iş dünyası ile bir köprü kurmuş oluyorlar, kariyer koçlukları ile farkındalıklarını artırıyorlar. Ustalar ise onların enerjisinden etkilenerek farklı bakış açıları kazanmış, geleceğimiz gençleri daha yakından tanımış oluyorlar.

Projeye katılmak ya da hakkında daha detaylı bilgi almak için http://www.benimadimgelecek.net/ 'i takip edebilirsiniz.

Bu güzel proje için emek veren proje ekibine teşekkür ediyor, geleceğimize yatırım yapan böyle güzel çalışmaların artmasını diliyorum :)

20 Mayıs 2018 Pazar

Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı'ndan Ne Öğrendim?

Yıllardır uluslararası çok satan kişisel gelişim/ liderlik kitaplarının ilk sıralarında yer alan Stephen Covey'in "Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı" kitabını okuyup da blogumda yer vermemek olmazdı.

Kuşkusuz, bir kez bu kitabı okuyup etkili insan olmanın tüm sırlarına sahip olmak ya da tüm içeriğine burada yer vermek mümkün değil. Ancak ben kendime bu kitaptan ne çıkardım, aklımda ne kaldı, özetle Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı' ndan ne öğrendim diye düşündüm ve işte bunlar döküldü kalemimden...

  • Kişisel gelişim alanında pek çok popüler yayın kişilik etiğinin üzerinde durur. Buna göre başarı daha çok, kişiliğin, toplumsal imajın, tutum ve davranışların, insanlar arası etkileşim süreçlerini kolaylaştıran beceri ve tekniklerin yarattığı bir şeydir. 
  • Covey ise "Karakter Etiği"nin etkisini savunur. Başarının temeli dürüstlük, alçakgönüllülük, sadakat, ölçülülük, cesaret, adalet, sabır, çalışkanlık, erdem, iyilik gibi altın kurallarda saklıdır.
  • Alışkanlık, bilgi, beceri ve arzunun kesişimidir. İlk üç alışkanlık özel zaferler, sonraki üç alışkanlık genel zaferler, son alışkanlık ise yenilenme alışkanlığıdır.
  • Etkili olmak için üretmeye olduğunu kadar nasıl üreteceğinize de bakmanız gerekir.
  • "Proaktif" olmak demek içini boşattığımız şekilde, sadece önlem ya da inisiyatif almak demek değildir. Proaktif olmak, kendi sorumluluğumuzu üstlenmek, odağımızı etki alanımıza çevirmek, hatta etki alanını genişletmektir (birinci alışkanlık).
  • Sonunu düşünerek işe başlamak, varacağınız yeri iyice belirleyerek işe başlamak demektir. Bunun ilk adımı ise ilke merkezli olarak kişisel misyonunuz oluşturmak ve buna bağlı yaşamaktır. Yaşamımızın merkezinde ne varsa, güvenlik, rehberlik ve gücümüzün kaynağını o oluşturur (ikinci alışkanlık).
  • Önemli işlere öncelik vermek sanıldığı gibi zamanı değil, kendini yönetmektir. Yaşantınızda düzenli bir şekilde yaparsanız son derece olumlu bir fark yaratacağınız şey nedir? sorusunu sormakla başlar. (üçüncü alışkanlık).
  • Kazan kazan anlayışının temelinde, ortadaki şeyin herkese yetecek kadar bol olduğu, bir kişinin başarısının diğerlerinin başarısızlığı pahasına elde edilmediği, ya da onların başarısını dışlamadığı paradigması vardır (dördüncü alışkanlık).
  • Önce anlamaya sonra anlaşılmaya çalışmak empatik iletişimin anahtardır. Çünkü asıl soruna yönelmedikçe, dünyanın bütün iyi niyetleri bir araya gelse, beş para etmez (beşinci alışkanlık).
  • Sinerji yaratmak, daha iyi sonuçlar elde etmek amacıyla tüm takım üyelerinin katılımını sağlamayı içerir. Bunu yaparken de farklı görüşler karşısında savunmaya geçmek yerine bu yeni bakış açısını anlamaya çalışmak esastır (altıncı alışkanlık).
  • Yenilenmek için baltayı bilemeyi unutmamak gerekir. Bu doğamızın dört boyutunu; fiziksel, ruhsal, zihinsel,  sosyal-duygusal yenilemeyi içerir (yedinci alışkanlık).
Kitapta iki kez yer aldığı üzere;

"Araştırmaktan vazgeçmemeliyiz. Bütün araştırmalarımızın sonu ise, başladığımız yere varmak ve o yeri ilk kez tanımak olacaktır." 
T.S.Eliot

11 Mayıs 2018 Cuma

Küreğinizi Paylaşır mısınız?

Fair Play ödülünü kazanan Altınboynuz Spor Kulübünün haberine mutlaka rastlayanlarınız olmuştur.

Duymayanlar için hatırlatalım, Sakarya'da 2016'da düzenlenen Türkiye Kürek Şampiyonası final karşılaşmasında, Sinop Gençlik Spor Kulübü sporcuları kürekleri olmadığı için egzoz borusundan kürek yaparak yarışmaya katılmak istiyor. Ancak Altınboynuz Spor Kulübü yarışa eşit şartlarda katılmak istediğini belirterek rakiplerine kürek veriyorlar. Yarışta Sinop Gençlik Spor klübü üçüncü olarak kupa kazanırken, Altınboynuz Spor Kulübü dördüncü oluyor. Ancak Altınboynuz Spor Kulübünün gösterdiği centilmence davranış Dünya Fair Play Konseyi tarafından büyük ödül "şeref diploması" ile ödüllendiriliyor.

Sporda oldukça hasret kaldığımız bu tarz centilmence davranışları her zaman desteklemek gerek, o kesin. Ancak bana bu haber iş dünyasındaki rekabet ve işbirliği kutuplarını hatırlattı. Yıkıcı olmamak kaydıyla rekabetin performansa olumlu etkide bulunabileceği bir gerçekse de ekip üyelerine zarar verecek boyutta olduğunda hem bireylere hem de uzun vadeli iş sonuçlarına olumsuz etkide bulunuyor.

İşbirliği ise olumlu bir iklimin ve çalışma ortamının oluşmasına katkı sağladığı gibi, ortak amaçlara ulaşmayı da kolaylaştırıyor, aynı yöne hep birlikte hızla kürek çekilmiş olunuyor.

İşte tam burada durup bir düşünmekte fayda var, bırakalım rakiplerimizi, aynı amaca ulaşmamız gereken kendi ekip/şirket üyelerimiz ile yeri geldiğinde küreğimizi paylaşabiliyor muyuz? Sporda gördüğümüz bu güzel örneği iş hayatımıza, şirket kültürümüze yaygınlaştırabiliyor muyuz?Yoksa hep birlikte bir karış suda boğuluyoruz da haberimiz mi yok?

16 Kasım 2017 Perşembe

İş Görüşmelerinden Bölüm Yöneticisi Manzaraları

Seçme ve yerleştirme diğer adıyla işe alım bir İnsan Kaynakları çalışanın en önemli sorumluklarından biridir. Bunun da en önemli aşamalarından biri iş görüşmesidir. İş görüşmesi uygun pozisyona uygun adayın yerleştirilmesi açısından olduğu kadar firma imajı açısından da önemlidir.

İş görüşmelerinde özellikle bölüm yöneticilerinin ısrarla belirli hataları yaptıklarını gözlüyorum. Kuşkususuz bu hatalar farklı nedenlerden kaynaklanabiliyor; görüşmede deneyimsiz olmak, eğitim eksikliği, bilinçsizlik, kişilik yapısı ya da kişinin yetkinlikleri, dinleme engelleri vb. Nedeni ne olursa olsun, en çok gözlemlediğim bölüm yöneticisi manzaralarını / değerlendirici türlerini J aşağıdaki gibi sınıflandırmam mümkün:


Adayı bekletenler: Adayı karşılamak, zamanında görüşmeye almak etkin bir mülakatın ve iletişimin ilk adımıdır bence. Toplantınız/işiniz uzadıysa da en azından adaya bilgi verilmesini sağlayın. Nasıl ki adaydan iş görüşmesine uygun giyinmesini, gerekli nezaketi göstermesini bekliyorsanız, siz de giyim kuşamınıza, oturuş kalkışınıza, adayı karşılayış tarzınıza dikkat edin. Adayları misafirimiz gibi ağırlamayan değerlendiriciler baştan puan kaybeder, firmaya da itibar kaybettirirler.

Yalnızca teknik sorgulama yapanlar: Bu tür yönetici/değerlendiricilerin sıklıkça yaptıkları hata kişinin bireysel yetkinliklerini gözardı ederek sadece teknik yönlerin üzerinde durmalarıdır. Adeta önlerinde bir kontrol listesi vardır ve sırayla bilmesi gereken programları, kullanacakları mesleki bilgiyi vs sorgularlar. Bunu yaparken de adayın davranışsal yönlerini, kişilik özelliğini, ekiplerine ve kuruma uyumunu irdelemeyi atlar, üstüne mesleki/teknik yönden güçlülerse iletişim/takım çalışması vb konularda problem yaşatacak olsalar bile İnsan Kaynakları’na ısrarla bu adayı olumlu değerlendirme baskısı yaparlarJ

Hamili kart yakınımdır diyenler: Bu tür yönetici/değerlendiriciler belki de özlerinde fazla iyi niyetli olup size ve yakınlarına yardımcı olmaya çalışırlar. Ancak iş görüşmesinde sağlıklı bir karar vermek için objektif olunması gerekir ve uygun olmayan bir adayı sadece tanıdık yakını diye ön plana almak doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

Fazla samimiyet kuranlar: Adayla sürekli ortak yön arar, okudukları okul, mezun olunan bölüm, doğdukları memleket, hatta tuttukları takıma kadar iner, gereksiz muhabbetlere girerler. Bu tür değerlendiricilerin bir özelliği de genellikle gereğinden fazla konuşmalarıdır, sohbet ortamı yaratırken asıl aradıkları nitelikleri kaçırırlar.

Dinlemekte zorlananlar/Görüşmeyi çok uzatanlar: Çok klasik ama görüşme için ideal süre ortalama 45 dakikadır ve konuşan büyük oranda değerlendirici değil, aday olmalıdır. Saatlerce görüşme yapanlar, adayın sözünü kesenler, aynı soruyu farklı şekillerde soranlar, aday konuşurken kafasında kendi sorusunu ya da yanıtını hazırlayanlar, adaydan fazla kendisi konuşanlar; üzgünüm bu gruba giriyorsunuz. Etkin bir mülakat süreci için dinlemeyi öğrenmeniz şart!

Stres mülakatı yapmaya çalışanlar: Stresi yönetebilmek günümüzde pek çok pozisyonun olmazsa olmaz yetkinliklerinden biri haline geldi, farkındayım. Ama stres yönetimi yetkinliğini ölçmek için aday üzerinde gereksiz baskı kurmak, çalıştığınız kurumu ve çalışma şartlarını insan ötesi zorlukta göstermeye çalışmak yapıcı değil yıkıcı bir etki yaratabilir. Stres mülakatı ciddi bir iştir, adayı strese sokmak ise sürece hiçbir katkı sağlamaz.

Geribildirimde bulunmayanlar: Görüştünüz, bitti. İnsan Kaynaklarına hiçbir görüş bildirmezseniz, ne şimdiki sürece ne de ileriki işe alımlara bir katkınız olmaz, karşılıklı boşa kürek çeker gideriz ya da bazen hiçbiryere gidemeyiz.

İşe alım süreci İnsan Kaynakları’nın öncülüğünde yürütülür ancak bölüm yöneticisinin katkısı ve desteği çok değerlidir. İş görüşmesinin sıradan bir sohbet olmadığını, kurum için öneminin ve asıl amacının ne olduğunu ve davranışların insana saygı temelinde şekillenmesi gerektiğini unutmamak gerekir. Bunlar tamam oldu mu gelsin etkin aday yönetimiJ

4 Kasım 2017 Cumartesi

#Peryonkongre'den Geri Kalanlar

2-3 Kasım'da binlerce İnsan Kaynakları ve iş dünyası profesyoneli Lütfi Kırdar'da Peryön'ün İnsan Yönetimi Kongresinde buluştuk. İlham vermek ve ilham almak isteyenlerin salonları doldurduğunu görmek bile umut vericiydi.

Kendi adıma bu yılki kongreyi geçen yıla göre daha doyurucu bulduğumu söyleyebilirim. Kongreden altı çizi satırlarımı da sosyal medyaya not düşmeyi ihmal etmedim:)

Geçen seneki yazımda da bahsetmiştim, farklı konular/konuklar, farklı yaklaşımlar her zaman daha ilgi çekici oluyor. Geri bildirimler işe yaramış olacak ki bu yıl yemek ve ulaşım konusu daha iyiydi bence. (Evet yemek konusu hala iyileşebilir, yemek saatinde özellikle küçük salonlardaki konuşmacıların işleri oldukça zordu ancak bunu organizasyonun büyüklüğü ile tolere ediyoruz şimdilik:)) Hatta 25. yılıysa kongrenin gerçekten, daha bir kutlama havası yaratılabilirdi diye düşünmüştüm ki geçen senekinin 16. kongre olarak başlıklandırıldığını görünce biraz kafam karıştı doğrusu:)

Ne olursa olsun, kongreden mesleğimizin asıl amacının ne olduğunu hatırlayarak, değer vermenin ve bu değeri yansıtarak kurumlara dolayısıyla da toplumlara fayda sağlamanın yolları üzerine kafa yorarak, bireysel sorumluluğumuzun bir kez daha bilincine vararak ayrıldım.

Emek verenlere tekrar teşekkürler :)

17 Eylül 2017 Pazar

Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı

Bu (bir) kitap için bundan daha anlamlı bir isim olamazdı sanırım. Yaz tatilinin bitip sıkı çalışmanın zamanının geldiğini yüzümüze vuran bu Eylül günlerinde çalışmanın bir parça haz ile birlikte bir nebze de sıkıntı içerdiğini hiçbirimiz inkar edemeyiz.


Günlük yaşamın filozofu olarak nitelendirilen Alain de Botton, bu kitabında, kargo gemisi gözlemcilerinden aldığı ilhamdan yola çıkarak farklı çalışma ortamlarında farklı işler yapan insanları gözlemlemiş.

Bir lojistik merkezinden, bisküvi fabrikasına, kariyer danışmanlığından, Japonya'nın ilk uydu TV istasyonunun kuruluşuna,bir ağacı resmeden ressamdan, pilonların peşindeki bir aktarım mühendisinin yanına, oradan "sayısal iğne oyaları" ile uğraşan muhasebecilere, girişimcilik fuarına, bir havacılık sergisine gidiyor.

Bu yolculukları sırasında da modern yaşamımıza dair tespitlerde bulunuyor. Örneğin, bisküvi bugün artık aşçılığın değil psikolojinin bir dalı olabilir mi? Ya da bisküvi yapmak gibi anlamlı bir işin bu işle ilgili olduğu bile belirsiz ufak bir parçasında rol oynayan kişi çalışma yaşamında bu anlamı nasıl bulacaktır? Çalışma yaşamı nasıl olup da çalışmanın kölelere ve hayvanlara mahsus olduğu düşüncesinden finansal zorunluluğun yokluğunda bile çalışmamız gerektiğini düşünen nesillere doğru evrilmiştir? 

Ve kitabın son paragrafı ana fikri özetler niteliktedir:

İşimiz hiç olmazsa bizim aklımızı başka yere çeker, bize mükemmellik umutlarımızı yeşerteceğimiz harika bir sabun köpüğü sağlar, ölçüsüz endişelerimizi nispeten daha küçük çaplı ve başarılabilir birkaç amaca yoğunlaştırır, bize bir üstünlük duygusu verir, saygıdeğer bir şekilde yorar bizi, masaya yemek koyar. Bizi daha büyük dertlerden uzak tutar.

13 Mayıs 2017 Cumartesi

İnsan Kaynakları 4.0

Bir Çin atasözü der ki:

”Endişe kuşlarının başının üzerinde dönmesini engelleyemezsin.Ama saçlarına yuva kurmasını engelleyebilirsin”

Şimdi endişelerden uzaklaşma ve teknolojinin güzelliklerini yaşayacağımız pozitif geleceğe odaklanma zamanı.
Geleceği bugünden tasarlamak ise hepimizin sorumluluğu...


11-12 Mayıs tarihlerinde  Peryön Güney Marmara'nın düzenlemiş olduğu 15. İnsan Yönetimi Zirvesi Bursa Merinos'ta Endüstr İK 4.0/İnsan Kaynakları 4.0  teması ile gerçekleşti. Etkinliğin ikinci gününe katılmak oldukça keyifliydi benim için. İşte benim kısa notlarım:

  • Konu oldukça merak uyandırıcıydı; Endüstrinin, İnsan Kaynaklarının geleceğin ne olacağı, yerimize robotların geçip geçemeyeceğini düşünürken etkinliğin Ledman gösterisiyle başlaması hepimizi kendimize getirdi.
  • Atlas Global'in sunumu, firmanın konumu itibariyle büyük önem taşısa da keşke ana konudan çok uzaklaşmasaydı dedirtti bana ve  özellikle genç izleyicilere.
  • Sürdürülebilirlik oturumunda Nike'den Caner Soytaş ile ve Siemens'ten Esra Kent'i dinledik. Mine Kılıç moderatörlüğünde geçen oturum; çevre, insan ve ekonomi bileşenleri ile doğal kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamak için firmaların neler yapabileceği konusunda ilham vericiydi. Sürdürülebilirlik keşke hepimizin gündeminde ön sıralarda olabilse!
  • Koton, Shaya ve Vodafone "Yüksek Oktanlı Motivasyon" oturumunda biraraya geldi. Bana göre ortak noktaları; iç ve dış müşterilerini dinlemeleri, böylece yeni nesile uygun çalışma şekilleri ve ortamları sağlama çabalarıydı.
  • "Hukukçuların Gözünden: Dün, Bugün, Gelecek" başlıklı oturumda Erdem Özdemir ve Ömrüncegül İçöz Koyuncuoğlu doğum sonrası yarım süreli çalışma izni ve kişisel verilerin korunmasından bahsettiler. Anlatımları oldukça yalındı, hukuk gibi genelde ağdalı bir dil kullanılmasına alıştığımız bir disiplin hakkında bile anlaşılır bir şekilde bilgi verilebileceğini dinleyicilere gösterdiler.
  • Final oturumu Elio D'Anna'dandı. Elio D'Anna rahatlatıcı ses tonu ile bize içimizde ne yaşıyorsak dışımızda da onu bulacağımızı anlatırken kendi gücümüzü anımsattı. 
  • D'Anna soruları yanıtlarken izleyiciler arasında oturan ve sonradan kim olduğunu öğreneceğimiz Serra Erkoç arkasında oturanın konuşmasından rahatsız olmuş bir seyirci gibi söylenip ayağa kalktı. Herkes ne oluyor derken orkesra da salona girdi ve sahneye çıktılar. Serra Hanımın ve orkestranın gösterisi görülmeye değerdi.
Özetle, değişen sadece  içinde bulunduğumuz endüstriler,  çalışma şekillerimiz değil; konferansların, bilgi paylaşım platformlarının da yeni nesile, teknolojiye, düşünme şekillerimize paralel gelişmesi, değişmesi gerekiyor. Ne kadar bu değişimi dikkate alırsanız bu tarz organizasyonlar da o kadar başarılı oluyor. Peryön Güney Marmara'yı tüm çabaları için, özellikle de bu küçük değişimleri dikkate alıp bunlardan faydalandıkları için kutluyorum.


Nice zirvelerde buluşmak üzere:)
Hukukçuların Gözünden: Dün, Bugün, Gelece

15 Nisan 2017 Cumartesi

Ne Demek İş Hayatında Hobilerin Yeri Yok!

"Çok yoğun çalışıyorum, başımı kaşıyacak vaktim yok, tatil günlerinde bile telefonum susmuyor, bir türlü kafamdan işi atamıyorum" Bunlar günümüz çalışanının sıkça söylediği sözler. Hobiler ise dikkati bambaşka bir konuya yoğunlaştırmanın; işi gücü, her şeyi, kısa bir süre de olsa unutmanın; o meşhur akış halini yakalamanın en keyifli yolu. Hal böyle olunca iş hayatında hobilere yer vermek de kaçınılmaz oluyor. Hobiler desteklendiğinde stres ile başa çıkmak kolaylaşıyor, takım çalışması ve iletişim gelişiyor, aidiyet artıyor. 

Faurecia Otomotiv olarak biz de  Ozirun koşu grubumuz ve Oziband müzik grubumuz ile hobilere sahip çıkan şirketler arasında yer aldık. Ozirun sağlıklı yaşam yolunda hepimize örnek oldu, Oziband her yıl kutladığımız Faurecian Day'de sahneye çıkıp hepimizi coşturdu. 

13 Nisan 2017'de de Peryön desteğiyle Fark Yaratan İK Projeleri başlığı altında Borçelik'e misafir olduk. Borçelik'in hobi kulüpleri yardımıyla farklı kademelerde çalışanların sosyal ortamlarda bir arada mutlu ve motive şekilde bulunmalarını nasıl sağladığını dinledik. Trekkingden briçe, güvencin sevenlerden olta balıkçılığına, resimden yemeğe gönüllüler tarafından kurulan ve yönetilen hobi klüplerinin öykülerini dinledik ve İKcılar olarak çokça ilham aldık:)

Etkinliğin sonunda Bitki Yetiştiriciliği ve Seracılık kulübünün faaliyet gösterdiği serayı ziyaret ettik ve kendi terrariumlarımızı yaptık. Oldukça güzel geçen bu etkinlik için emek veren herkese tekrar teşekkürler :)





İş hayatında hobilerin yeri var diyenlerin artması dileğiyle:) 

Turuncu kalın=) 

25 Şubat 2017 Cumartesi

Yeteneğe "Dokun"duk!

21-22 Şubat tarihlerinde İstanbul Teknik Üniversitesi Kariyer Merkezi'nin düzenlediği"Touch the Talent/Yeteneğe Dokun" temalı İTÜ Kariyer Zirvesi 2017 (İKZ)'ne katıldık. Öğrencilerle birlikte olmak her zaman çok güzel ama beni en çok öğrenci kulüplerinden gençlerin çabaları etkiledi. Planlamaları, takım çalışmaları, disiplinleri, güler yüzleri, yardımseverlikleri ile bir harikaydılar. Bir kez de buradan İTÜ Kariyer Merkezinin ve bu şahane gençlerin emeklerine sağlık diyorum!



Önümüzdeki hafta da 1-2 Mart tarihlerinde Uludağ Üniversitesi Kariyer Uygulama ve Araştırma Merkezi (KARMER)'nin düzenlediği Kariyer Fuar'ında olacağız. Gençlerin enerjisinin bitmemesini diliyorum.

Nice etkinliklerde görüşmek dileğiyle :)

Turuncu Günler!

29 Ocak 2017 Pazar

İK Serzenişte!

İşte size bir sır! Biz ne zaman bir kaç meslektaş bir araya gelsek, konu dönüp dolaşır başkaları tarafından (ki  bu başkaları mutluluğu için çalıştığımız çalışma arkadaşlarımızdan başkası değildir) anlaşılmadığımıza, yaptıklarımızın fark edilmemesine, değer bulmak yerine eleştiriliyor olmanın yaşattığı hislere gelir. Her birimizin bu konuyla ilgili sayısız örneği vardır: Uğraşır didinir bir organizasyon yaparsınız, ne yoksa o istenir. Eğitimler düzenlersiniz, tenezzül edilerek katılınır. Performansa, kariyer görüşmelerine, oryantasyona katılım beklersiniz, illa çaba göstermeniz, ikna etmeniz gerekir.  Yöneticilere tüm sınırları zorlayıp bir yan hak tanımlarsınız, ama birilerinin gözü diğer firmadakine kayar; komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. Ücret artışında, primlerde, ödüllendirmelerde bütçe kısıtına rağmen en iyisini yapmaya zorlarsınız tüm tarafları, sonuçta hiç kimseyi memnun edemezsiniz. Yapılmayan, şikayetçi olunan herşeyin muhattabı olduğunuz zamanlar olur, iyi olur Allah'tan, kötü olur İK'dandır.  En kötüsü de günün sonunda, İnsan Kaynakları denilince akla gelen, üretimden/ana iş kolundan uzak olan, ne yaptığı kimsece belli olmayandır.

İnsan Kaynakları alanına adım attıktan minimum bir yıl sonra bu sırrı kavrarsınız: Ne yaparsanız yapın herkesi memnun edemeyeceksinizdir. Ancak unutmamanız gereken şudur ki, siz de insansınız ve bu gerçeği ne kadar bilseniz de; zaman zaman size "bu kadar da olmaz!" dedirtecek durumlar yaşayacaksınız. İşte o anlarda sizin de motivasyonunuz düşecek, belki "artık bu insanlara hiçbir şey yapmayacağım" diyeceksiniz. Ancak bir kere seçtiyseniz bu mesleği ya bu deveyi güdecek, ya bu diyardan gideceksiniz. Üstelik sizi motive edecek bir İnsan Kaynakları Departmanı da olmadığından, kendinizi toparlayıp ayağa kalmak, insanlara tekrar sevgiyle bakmak ve öz veriyle çalışmaya devam etmek yine size düşecektir. Tekrar kendinizi motive edip objektif duruşunu bozmamak bu işin gizli formülüdür. Kabul ediyorum kendi içinde çelişkidir: Mesela çok isteseniz de o çok sevdiğiniz çalışanın arkadaşını -eğer o iş için en uygun aday o değilse- işe alamazsınız. Ya da patrona yaranayım derken çalışanın maliyetlerini düşüremezsiniz, çok isteseniz de bütçenin üzerinde herhangi bir ödemeyi çalışana iletemezsiniz. Böyle durumlarda tek dostunuz vicdanınız ve iyi niyetinizdir. Yapmaya çalıştığınız malumdur: elinizden geldiğince, objektif ve adil olmak, mutlu etme niyetiyle yola çıkmak ve asla yılmamak.

Şimdi pek sevgili çalışma arkadaşım sana gelince...Bil ki biz de senin gibi çalıştığımız yerlerin sözleşmeli işçileriyiz. Elimizden geldiğince çaba gösteriyoruz senin için. Öyle her yaptığımıza minnet, teşekkür, şükür falan da beklemiyoruz, gördüğün üzere yıllar içinde kendimizi motive etmeyi gayet iyi çözdük. Ancak zaman zaman bizim de insan olduğumuzu görsen fena olmaz hani! Yapılan uygulamaları fark etsen mesela, birileri senin için çalışıyor bunu bilsen. Bu bölümün amacının gereksiz prosedür yaratmak değil, senin yararın için olan sistem ve uygulamaları yönetmek olduğunu azıcık görebilsen. Yöneticiysen ekibinden birinin sevineceği türden bir şey olduğunda ben yaptım ben hallettim; hoşuna gitmeyen bir durum varsa İK öyle yaptı demesen. Birlikte rayına sokmaya çalışsak şu zorlu iş hayatını, hep kol kola olsak, birbirimize destek olsak..Ne dersin daha güzel olmaz mı?

Çünkü biz sadece seni değil çalıştığımız yerdeki herkesi düşünmek durumundayız. Biliyoruz ki hepimiz farklıyız ve zaten farklıyken güzeliz. İKcıların sırrını açığa vurduğuma ya da bu serzenişime kızmayın sakın. İKcı olsam da ben de insanım:) Bu mesleği her tür çelişkisine rağmen yine de  çok seviyorum. Hatta yıllar önce okuduğum bir kitabın adı gibi "Sakıncası Yoksa Hepinizi Çok Seviyorum*"

*Özgür Özgülgül'ün 2001 basımlı mizahi kitabı.