Bu sefer ki blog yazım enteresan bir şekilde magazinsel. Tükenmişlik sendromu konusunun magazinsel bir boyut kazanacağı hiç aklıma gelmezdi. Ama olsun reklamın iyisi kötüsü olmaz...
Tez dönemimde
hakkında Türkçe kaynağa bile pek rastlayamadığım “Tükenmişlik Sendromu” Meryem
Uzerli namı diğer Hürrem Sultan sayesinde ülkemizin yoğun gündemine oturmayı
başardı. O kadar ki google’da Tükenmişlik Sendromu yazsanız, Meryem Uzerli’nin
resmi çıkıyor, sosyal ağlarda her yönüyle konuşuluyor. Olayın diğer boyutlarını
bir kenara bırakırsam, bu sayede “Tükenmişlik Sendromu” kavramını duymayan
kalmadı, doğru ya da yanlış artık herkesin bu konuda bir fikri var.
İlk olarak sağlık çalışanları arasında görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakmayla
kendini gösteren bir durumu tanımlamak için Freudenberger tarafından ortaya atılmış
olan tükenmişlik kavramı, daha sonra Maslach ve Jackson tarafından geliştirilmiştir.
Freudenberger’e göre tükenmişlik; başarısız olma, yıpranma, enerji ve gücün
azalması veya tatmin edilemeyen istekler sonucunda bireyin iç kaynaklarında
meydana gelen tükenme durumudur.
Güzelim ülkemin
çalışma şartları göz önünde tutulduğunda, Tükenmişlik Sendromu “Burn out”
kanıksadığımız, farkında bile varmadığımız, varsak da şımarıklık ya da lüks
olarak adlandırdığımız bir olgu haline gelmiştir ne yazık ki. Gülse Birsel’in
konuyla ilgili yazısını henüz okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim, zira pek
çok çalışanın içinden geçenleri, kendine has esprili üslubuyla pek de güzel
dile getirmiştir.
Tükenmişlik sendromu
(burn out) yerine işe cezbolma (adanma, engagement) yaşayan çalışanları ve
bireyleriyle ünlü bir ülke olmamız hayaliyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder