17 Eylül 2017 Pazar

Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı

Bu (bir) kitap için bundan daha anlamlı bir isim olamazdı sanırım. Yaz tatilinin bitip sıkı çalışmanın zamanının geldiğini yüzümüze vuran bu Eylül günlerinde çalışmanın bir parça haz ile birlikte bir nebze de sıkıntı içerdiğini hiçbirimiz inkar edemeyiz.


Günlük yaşamın filozofu olarak nitelendirilen Alain de Botton, bu kitabında, kargo gemisi gözlemcilerinden aldığı ilhamdan yola çıkarak farklı çalışma ortamlarında farklı işler yapan insanları gözlemlemiş.

Bir lojistik merkezinden, bisküvi fabrikasına, kariyer danışmanlığından, Japonya'nın ilk uydu TV istasyonunun kuruluşuna,bir ağacı resmeden ressamdan, pilonların peşindeki bir aktarım mühendisinin yanına, oradan "sayısal iğne oyaları" ile uğraşan muhasebecilere, girişimcilik fuarına, bir havacılık sergisine gidiyor.

Bu yolculukları sırasında da modern yaşamımıza dair tespitlerde bulunuyor. Örneğin, bisküvi bugün artık aşçılığın değil psikolojinin bir dalı olabilir mi? Ya da bisküvi yapmak gibi anlamlı bir işin bu işle ilgili olduğu bile belirsiz ufak bir parçasında rol oynayan kişi çalışma yaşamında bu anlamı nasıl bulacaktır? Çalışma yaşamı nasıl olup da çalışmanın kölelere ve hayvanlara mahsus olduğu düşüncesinden finansal zorunluluğun yokluğunda bile çalışmamız gerektiğini düşünen nesillere doğru evrilmiştir? 

Ve kitabın son paragrafı ana fikri özetler niteliktedir:

İşimiz hiç olmazsa bizim aklımızı başka yere çeker, bize mükemmellik umutlarımızı yeşerteceğimiz harika bir sabun köpüğü sağlar, ölçüsüz endişelerimizi nispeten daha küçük çaplı ve başarılabilir birkaç amaca yoğunlaştırır, bize bir üstünlük duygusu verir, saygıdeğer bir şekilde yorar bizi, masaya yemek koyar. Bizi daha büyük dertlerden uzak tutar.