30 Ekim 2014 Perşembe

Plaza Dili ve Edebiyatı ve Çok Daha Fazlası...

Güldür Güldür'ün "Plazada Toplantı" skeci son günlerde çok konuşuldu, sosyal ağlarda çok paylaşıldı, iş yerlerinde çok izlendi. Skeç komik olduğu kadar eleştireldi de. Öncelikle "plaza"larda ya da bilumum iş yerlerinde kullanılan dili çok güzel yansıtıyordu. Okuldayken daha Türkçe kelimelere gösterdiğim özeni hatırlıyorum da, bugün "meeting requestler" gönderip raporlar "check" ederken, ne yapıyoruz biz diye sormaktan kendimi alamıyorum. Skeçte işyerlerinde Türkçenin yozlaştırılmasının yanı sıra, içeriği belli olmayan toplantılar, bulunduğu pozisyonun anlamını bilmeyen, sattıkları ürünle herhangi bir bağı olmayan çalışanlar, personeller arası maaş farkları, asıl işten bir haber olan yöneticiler de ele alınmıştı. Özellikle finali çok hoşuma gitti, sanırım hangi sektörün hangi bölümünde olursak olalım, ana işi bilmeye ve öğrenmeye devam etmemiz gerekiyor.

"Haydi herkes et kesmeye!..."

Hala skeci izlememiş olanlar varsa videoyu aşağıda bulabilirler.




28 Ekim 2014 Salı

İnsan Kaynakları Ne İş Yapar?

Bir sokak röportajında "İnsan Kaynakları Ne İş Yapar" diye sormuşlar ki, cevaplar evlere şenlik :)



Güzelim yurdumda İnsan Kaynakları alanında çalışan kişilerin iş tanımları çeşitlilik gösterse de, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından kabul edilen Ulusal Meslek Standardı'na göre örneğin İnsan Kaynakları Uzmanı, bir kuruluşun işe alım, eğitim, kariyer ve yetenek yönetimi, performans yönetimi, ücret ve yan haklar, organizasyonel gelişim ile ilgili insan kaynakları süreçlerinin kurulmasına ve prosedürlerinin hazırlanmasına destek veren; bu süreçleri kuruluş İK politikalarına göre yürüten nitelikli kişidir.

17 Ekim 2014 Cuma

Superwoman Sendromuna Nasıl Aday Oldum?


Hayat akıp giderken, son zamanlarda iyiden iyiye fark ettim ki sürekli koşturuyorum. Evlenip şehir değiştirdiğimden ve bu dönemde hayat bizi pek çok sınavla sınadığından toparlanmak için çaba gösterdiğim de doğrudur. Bir yandan  yeni şehrimde iş görüşmelerine gitmeye başlarken, bir yandan da ev sorumluluğunu almış buldum kendimi. Yeni bir çevre, yeni ilişkiler bir yanda dursun, sürekli öğrenmeden duramadığımdan, ingilizce seviyem iyi olduğu halde daha da geliştirmek için ingilizce kursuna yazıldım. İnsan kaynaklarına dair bir şeyler okumasam, araştırmasam boş buluyorum kendimi. Blog yazamadığım zamanlar suçluluk hissediyorum. Anlayacağınız iş arayışında ve nispeten rahat olmam gerekirken bile bir türlü yok, olamıyorum. 

Bu koşturmacanın kendisi bile kafamı kurcalıyor ve içimdeki ses soruyor:

"Superwoman Sendromuna Nasıl Aday Oldum?"

İlk okula giderken ilk dördümü aldığımda ağlamışım. Hatırlıyorum da, o zamana kadar hep beş-pekiyi aldığımdan dördü zayıf bir not sanmıştım. Okul hayatımda hep kendimi aşmaya çalıştım. Üniversite yetmedi yüksek lisans yaptım, hep daha fazla bilgi için. Çalışırken işimi gelişigüzel yaptığım olmadı hiç, hep en iyisini hedefledim. Boş durmayı hiç sevmedim, bir işi yapar yapmaz bir sonrakine geçtim. Son zamanlarda evimde de dört döndüğümü fark ettim. Ama bir dakika dostlar, bir de çalışınca bu gidişe bir dur demek gerekecek.

Aslında bu durumdan pek çok kadın muzdarip.  Kadın iyi eş, evlat, anne, öğrenci, iş kadını, arkadaş vb. olmak zorunda. Üstelik çalışıyorsa iş aile yaşam dengesini kurmak durumunda. Önlem için yapılabilecek pek çok şey sayılabilir belki ama bence en önemlisi:

Kendimize zaman ayırmalıyız ve biraz akışına bırakmayı öğrenmeliyiz tüm süper kadınlar ve süper kadın adayları, gerisi boş!