11 Mart 2013 Pazartesi

İyi Olayım Derken Kötü Olmak...


Küçükken kitaplığımıza yapıştırılmış bir söze takılırdı gözüm sık sık. Alıntının altında Montaigne yazardı. O yıllarda anlamını çok da kavrayamadığım bu söz büyüyüpte İnsan Kaynakları alanını seçince içimden sık sık tekrarlanır oldu:

“İyi olmak bazen o kadar ateşli bir tutku haline geliyor ki, iyi olalım derken kötü oluyoruz.”

Bu sözü bu kadar doğrulayan başka bir alan var mıdır biliyorum. Bütün İK süreçlerinin var olmasının da İnsan Kaynaklarından memnuniyetsizlik duyulmasının da sebebidir bu durum. Daha işe alım süreçlerinde başlar, bir adayı seçerek diğerlerini reddetmek, belki de hayal kırıklığına uğratmak durumundasınızdır. Ne de olsa her seçiş bir kaybediştir. Oysa siz sadece en uygun adayı seçmek, firmanız için de aday için de en uygun olanı yapmak amacındasınızdır. Yüksek performans gösteren bir çalışanı terfi ettirirsiniz, ödüllendirirsiniz, diğerleri gücenir. Hatta bazen ödül vereyim derken seçtiğiniz ödülün beğenilmediğini görürsünüz. Motivasyon amaçlı oganizasyon yaparsınız, neden oraya gittik de buraya gitmedik, neden yanımda başkasını getiremiyorum gibi bir dolu soruyla karşılaşırsınız. Organizasyon şemasını iş değerlemeye en uygun, en sistematik hale getirirsiniz, unvanı değişen çalışanlarda memnuniyetsizlik yaratırsınız. En mükemmel sistemleri kurarsınız, ama insan var ya işin içinde, kaş yapayım derken göz çıkarabilirsiniz.

Sadece çalışanlara karşı iyi olayım derken kötü olmazsınız. Çalışanın hakkını koruyayım derken üst yönetimle, yönetimin isteğini yapmaya çabalarken çalışanla, hedeflenen çalışmaları gerçekleştireyim derken bütçe kısıtıyla karşı karşıya gelirsiniz. 

Özetle zor zanaattir İnsan Kaynakları alanında çalışmak, melek ile şeytan arasında bir ip gerilidir ve siz ikisinin arasında gezinmektesinizdir. Yine de sonu bellidir bu gezintinin ve sonuç kaçınılmazdır, var oluş sebebiniz iyi olmakken, iyi olayım derken, kötü olursunuz.