31 Aralık 2016 Cumartesi
8 Aralık 2016 Perşembe
YOLO Dünyası için Geri Sayım Başladı!
Ulaşımda En Pratik Yol O! sloganı ile yola çıkan ve Uber’in karşılaştığı en güçlü rakip olan girişim YOLO için geri sayım başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun ilgi gören şehir içi, konfor ve kaliteyi birleştiren yolculuklar sağlayan platformlara bir yenisi daha ekleniyor. Kısa süre içinde hayatımızda farklı bir yer edinmeyi hedefleyen girişimin adı YOLO.
YOLO, şehir içinde lüks segment araçlar ile şehir içi VIP taşımacılık hizmeti veren ve sektöre çok iddialı girerek diğer rakiplerine nazaran çok farklı iş modeli ve kazanç vaat eden bir mobil uygulama. Dünyada Uber modeli olarak bilinen mobil uygulamanın Türkiye versiyonu olarak planlanmış olan YOLO, uzun süren Ar-Ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış.
YOLO’yu dünyadaki benzerlerinden farklı kılan en önemli özellik TR’de hukuksal altyapısının sağlamlığı ve farklı kazanç modelleri. YOLO, hem kullanıcılara, hem de iş ortaklarına sağladığı yeni nesil bir iş modeli ile kısa sürede yola çıkıyor.
YOLO, TEB Holding ve Çolakoğlu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Haydar ÇOLAKOĞLU başkanlığındaki güçlü yatırımcı ve yönetim kadrosu ile de dikkat çekiyor. Yönetim kademesindeki 12 kişilik tecrübeli ekibin, 1 yıl süren çalışmaları sonucu ortaya çıkardıkları YOLO, şehir hayatına yeni bir soluk getirmeyi planlıyor.
Ulaşımdaki zorlukları keyif ve konfor ile çok uygun koşullarda sunmayı hedefleyen ekip adına konuşan YOLO Yönetim Kurulu Başkanı Haydar ÇOLAKOĞLU şunları söyledi;
“Günümüzde temel ihtiyaçlarımızdan biri olan şehir içi konforlu seyahatin hızlı, güvenli ve ucuz olarak sağlanabilmesi başlangıç noktamızdı. Bununla birlikte, kayıt dışı kalan birçok seyahatin kayıt altına alınarak vergilendirilmesi, sektörde hukuksal altyapının sağlamlaştırılması yeni düzende yeni normallere alışan bizler için çok önemli. İşlerimize teknolojiyi en verimli şekilde entegre etmek hem kullanıcılarımıza hem de iş ortaklarımıza yüksek kazanç sağlayacaktır.
YOLO yüzde yüz yerli yapım bir uygulamadır. Amaçlarımızdan biriside bu iş modelini hızlı bir şekilde ülke dışında da kullanılan bir marka yapmaktır. YOLO’nun temel felsefesi bundan ibarettir.
Kendi kurucularımızın sağladıkları desteklerin yanında, henüz başlangıç aşamasında iken Los Angeles merkezli bir yatırım şirketinden 16 milyon dolar değerleme ile bir kısım yatırım aldık. Kendileri ile yaptığımız çalışmalar sonucunda da “you only live once” baş harflerinden oluşan YOLO isminde karar kıldık. Bunun yanısıra Los Angeles, San Francisco, Londra ve Zürih merkezli yatırımcı grupları ile de görüşmelerimiz devam etmekte. Bu güç birliği platformu ile hem UBER gibi bir dünya devine rakip olacak, hem de Türkiye’den bir dünya markası çıkartabilmek için çalışacağız.
Başlangıç gününde 300’ün üzerinde araç ile hizmet verecek olan YOLO ile kullanıcılar, tek tuş ile araç çağırabilecek, ulaşım ücretlerini kredi kartları ile ödeyebilecekler. Araçta unuttukları herhangi bir eşyanın güvende olduğunu bilecekler. Yıl sonu hedefimizde 1000’i aşkın araçla hizmet vermek var.
Bu uygulamaların yanısıra yolcularımızı çok özel kampanyalardan da faydalandıracağız. Farklılıklarımız, ilk günden bu ayrıcalıklar ile görülecek. Kasim ayında acilacak beta surumu ile İstanbul`un bazi seckin mekanlarinda yapilacak test surusleri ile hizmete baslayacak olan uygulama üzerinden özellikle tanıtım günlerimizde kayıt yaptıran yolcularımıza 15 Aralık - 4 Ocak tarihleri arasında ücretsiz ulaşım hakları, çeşitli promosyonlar sağlayacağız. Açılışa özel bu kampanya gibi birçok büyük kurumdan da kampanya desteği alan YOLO ile yolculuklarınızın standartları değişecek. YOLO’yu hepinize tavsiye ediyorum. YOLO dünyasına hoş geldiniz.”
GooglePlay ve AppStore dan indireceğiniz uygulama sayesinde YOLO dünyasında siz de yerinizi alın. Detaylı bilgi ve iletişim için www.yolo.com.tr adresinden YOLO’ ya ulaşabilir @yolo_turkiye Instagram adresinden de takip edebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
19 Kasım 2016 Cumartesi
Dikkat! Bu Blog Blogger Etiklerine Uyuyor!
- Hakimlerin, belirli bir hısımlık derecesindeki yakınlarının davalarına bakamamaları
- Avukatlık kanununa göre avukatların yapabileceği ve yapamayacağı ek işler
- Eğitmenlik yapılan kurumlardan head hunter’lık yapılmaması
- Aynı sektörde rakip iki firmaya eşzamanlı danışmanlık yapmamak
- Özgürlük: Düşünce, üslup ve içerik özgürlüğüne saygı duyarız.
- Dürüstlük: Alıntıları ve esinlenmeleri belirtiriz.
- Bağımsızlık: Blogger'lıktan çıkar gözetmeyiz.
- Nesnellik: Eleştirilerimizi gerekçeli ve tarafsız yaparız.
- Saygı: Cinsiyet, yaş, etnik köken, din, mezhep gibi farklılıkları zenginlik olarak görür, değer veririz.
- Yenilikçilik: Yenilikleri araştırır, öğrenir, geliştirir ve paylaşırız.
24 Ekim 2016 Pazartesi
İK Bloggerları Güçlerini Birleştirirse...
23 Ekim 2016 Pazar
16. İnsan Yönetimi Kongresinden Notlar
- Judith Malika Liberman’ın anlattıklarını oldukça etkileyici buldum. “Sen hikayeyi dönüştürürsen, hikaye de seni dönüştürür”diyen Liberman’ın dinlemek ile ilgili söyledikleri de çok özeldi: “Yüzyüze geldiniz anlar kutsaldır. En iyi dinleyici sinemada; cevabı planlamıyorsunuz, ben noktasına gitmiyorsunuz, tamamen kendinizi veriyorsunuz.” Ve eminim pek çok dinleyici de benim gibi dudaklarında çilek tadıyla ayrıldı oturumdan: “Yukarıda kaplan, aşağıda yılan varken soluna bak, belki de bir çilek var!”
- İdil Türkmenoğlu’nun oturumu merak ettiklerimdendi. Türkmenoğlu, İK’nın değişen sorumluluklarına değindi: “Pozitif yönetim kültürü yaratmak, çalışanların sağlığını, güvenliğini, onurunu korumak, eşitlik ve adaleti sağlamak, yetenekleri bulmak ve yönetmek, etik liderlik yapmak, üst yönetim ekibinin iyi çalışmasını sağlamak”.
- “Her problem bir girişimdir” diyen Veysel Berk’in enerjisi, dinamizmi, girişimciliği, tutkusu ile herkesi kendisine hayran bıraktı. Boğaziçi Üniversitesi’nden Amerika’da master ve diplomaya, ışık mikroskopundan, teknoloji şirketi kuruculuğuna, ordan web üzerinden kurduğu temizlik şirketine, sonra çaycılığa, yemekçiliğe ve paypall’a uzanan kariyer/ girişimcilik öyküsünü anlatırken o kadar samimi ve bizdendi ki, sanırım bu yüzden o kadar çok akılda kaldı, alkış aldı.
- David Clutterbuck yetenek yönetimini irdelediği konuşmasında ezber bozduran görüşlere yer verdi: “..Kahve makinesi gibi parayı atıp lider alamıyorsun. İnsanları lider yapan şeyler genellikle sınırlandırılamayan şeyler.” Clutterbuck, yetenek yönetiminde lineer değil kompleks sistemlere ihtiyaç duyduğumuzu belirterek bugün artık yetenek havuzu değil, yetenek boru hattına, dalgasına, dinamizme gereksindiğimizi vurguladı.
- Çağlayan Aktaş esprili sunumunda elektirik ve kimyasalların önemine, hormonlarımızın “anlam bulma”daki yerine değindi.
- Farklı kültürlerin özelliklerini kendine has uslubuyla anlatan Mehmet Kocabaş’ı dinlemek her zamanki gibi çok keyifiydi, Elmar Kronz ise VUCA dünyasında değişen lider gelişim programlarına ve öğrenme stratejilerinden bahsetti.
- Louise Chester ile “mindfulness”ı deneyimleyemeye çalıştık, Yüce Zerey ile Fabrika ayarlarımıza döndük. Profesyonel hayata geçişte geçtiğimiz aşamaları Zerey’in mizah dolu sunumuyla inceleme fırsatı bulduk.
- Yankı Yazgan ve Sedef Kabaş’ın “Bu Şartlarda Yaşamak” isimli oturumlarında salon tıklım tıklım doluydu. Dış dünyayı nasıl etiketlediğimizin olaylarla başa çıkma şeklimizi etkilediğini kaydeden sürükleyici konuşmaları, kalabalığın hakkını verdi.
In
|
Out
|
Dinamik, hareketli, içten oturumlar
|
Hazırlıksız olduğu anlaşılan oturumlar, kağıttan
okunarak yapılan sunumlar
|
Farklı konulardan bahseden konuşmacılar
|
Dönüp dolaşıp aynı şeyi söyleyenler
|
Yabancı olduğu halde tatlı farklı aksanıyla
Türkçe konuşma yapanlar, İngilizce sunum yapıp gülümseyerek Türkçe selam
verenler
|
Türk olan ama yabancı dilde sunum yapmakta
direnenler
|
Gelen geribildirimler doğrultusunda yemek
organizasyonunu iyileştirme çabası
|
Ayaküstü yer bulamadan yenilen yemek yüzünden
kaçırılan paralel oturumlar
|
Ulaşımda yardımlaşma çabası
|
İstanbul’un gerçeklerini inkar eden
bireysellikler
|
Kullanıcı dostu akıllı uygulamalar, sosyal
medyayı aktif kullanmak
|
Teknolojiyi ve sosyal medyayı dikkate almamak
|
Paylaşarak büyüyeceğimiz, birlikte gelişeceğimiz nice kongrelerde buluşmayı diliyorum :)
10 Ekim 2016 Pazartesi
İş ve Yaşamı Dengeleme Sanatı
İş yaşam dengesi...Hem özel hayatta hem de iş hayatında gerekli doyumu sağlayabilme sanatı. Teoride harika dursa da pratikte herkesin bu "sanatı" icra edişi farklılık gösteriyor. Yaptığı mesailerle övünen de var, çocuklarının yanında olması gerektiğini hissettiği anlarda olamayıp suçluluk duyan da. "Ekibe yeni gelen arkadaş çok iyi çıktı, üç haftadır tatilsiz çalışıyor maşallah" diye sevinen yönetici de var, verimliliğin geçirilen süreye değil iş performansına bağlı olduğuna inanan da. "İşim her şeyden önce gelir"i hayat düsturu edinen de var, yaşam dengesini sağlayamadığında mutlu olamadığını anlayan da. Üstelik günümüz koşulları bu sanatı icra etmek isteyip istemediğinize, ya da icra etmek için gerekli yeteneğe sahip olup olmadığınıza da bakmıyor; çalışma şartları, farklı rol ve sorumluluklar, büyük şehirlerin gürültüsü, birlikte yaşadığımız ve çalıştığımız farklı özelliklere sahip kişiler...derken hepimizi bir şekilde içine çekiyor.
Ne demek istediğimi daha iyi görmek için Kokei Mikuni'nin taş dengeleme sanatına dair sadece 50 sn.lik videosunu izlemenizi öneririm:
Herkese kendi sanat eserini yaratma şansı diliyorum :)
30 Ağustos 2016 Salı
Eğitim Oyunları
Eğitmenimizin tavsiyesi ile iç eğitmenlerimize Zeki Yüksekbilgili ve Gülbeniz Akduman'ın Eğitim Oyunları kitabını hediye ettik.
Kitabı sabırsızlıkla okudum diyebilirim:) Ön yazı ve arka kitapta da söylendiği gibi "Kulağa çok hoş geliyor, Eğitimde oyun ve eğlenmek ile ilgili bir kitap." Gerçekten de eğitim ve eğlenceyi birleştirmek keyifli gibi gelse de incelik istiyor. Çünkü yetişkinler eğlenerek öğreniyor ama durumu abartırsanız eğlenmekten öğrenemeye fırsat bulamaya biliyor! Gereksiz samimiyetler çizgiyi aşarsa eğlenirken öğrenmek değil sadece eğlenmek söz konusu olabiliyor. Öte yandan doğru kullanılırsa oyunların, öğrenilen şeylerin deneyimlenmesini sağlaması, ekibin tanışıp kaynaştırılması, yetkinliklerin farkına varılması ve geliştirilmesi konusunda eğitmene yardımcı olacağı da açık.
Eğitim Oyunları kitabındaki oyunlar konularına göre Buz Kırıcılar, Energizerlar ve Yetkinlik Oyunları olarak düzenlenmiş. Kitabın sonunda hangi yetkinlik için hangi oyunların kullanılabileceğine dair bir dizin de yer alıyor. Ben henüz ilkini inceleme fırsatı buldum ama 2. ve 3.leri de yeni oyun ve içeriklerle basılıp okuyucuya sunulmuş durumda.
Eğitimenlere yardımcı olacak bu kitabı bu işe gönül veren herkese tavsiye ediyor, kendi adıma da bol oyunlu, eğlenmeli, keyifli ve öğrenmeli eğitimler verebilmeyi diliyorum.
2 Ağustos 2016 Salı
Drive ve Düşündürdükleri...

Yazar, Harlow ve Deci'nin bulmacaları ile başlıyor ve diyor ki:
Şöyle diyordu Deci: "Belli bir faaliyet için harici bir ödül olarak para kullanıldığında denekler, o faaliyet için duydukları içsel ilgiyi yitiriyorlar." Ödüller, tıpkı bir fincan kahvenin size birkaç saatlik çalışma enerjisi verişi gibi kısa süreli ilgi artışı sağlayabilir. Ama etkisi kısa sürede geçer ve daha da kötüsü kişinin projeyi devam ettirme konusundaki uzun erimli motivasyonunu da azaltabilir.
Buna göre dışsal ödüller ve motivasyon; içsel motivasyonu öldürüyor, performansı düşürüyor, kısa erimli düşünmeye yönelterek yaratıcılığı yok ediyor hatta gayri ahlaki davranışlara teşvik edebiliyor. Çünkü oyunu işe dönüştürüyor. Oysa iç motivasyon için işi oyuna dönüştürmek lazım!
İç motivasyonun ise üç unsuru var: Özerklik, ustalık ve amaç.
Daniel Pink sık sık Mihaly Csikszentmihalyi'nin akış kavramına da vurgu yapıyor, Okurken akış halinde yaptığım işleri düşündüm: Örneğin blog yazarken akış halinde hissedersem zamanın nasıl geçtiğini anlamam, bulunduğum ortamdan kendimi soyutlarım, etraftaki sesleri duymaz olur, tamamen yazıma ve düşüncelerime odaklanırım. Yazılarım benim için bebek işi olmaz, yeni araştırmalar, okumalar, incelemeler, gözlemler gerektirir, ama beni yıldıracak derecede strese de sokmaz. Kıvamında bir meydan okuyuculuğu vardır anlayacağınız:) Oysa neyi ne zaman nasıl yazacağımı söyleseydiniz, bu kez iş rutine ve benim için akıştan ziyade rutin bir göreve dönüşürdü. Ve muhtemelen bu akış deneyimini bu rutin iş karşılığında alınacak (çoğunlukla maddi) ödüllere de değişmezdim.
Öte yandan kitapta da bahsedildiği gibi yaratıcılık gerektirmeyen, rutin işlerde ödüller işe yarayabiliyor. Motivasyon yaratmak için sıkıcı işleri de eğlenceli, kısmen de olsa özerk, daha büyük bir amaca yönelik ya da "insani" bir hale getirmek gerekiyor.
İşimden keyif alabildiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Çünkü başka bir yazımda da belirttiğim gibi iş hayatında neşeli penguenler şart!
Aynı penguenler Pink'in kitabında da bana eşlik etmiş olacaklar ki Drive'ı hiç bir dış ödül beklemeden, altını çize çize, notlar ala ala okudum. Yetmedi bütün motivasyonumla bloguma bu yazıyı yazdım. Ve evet yazıyı yazarken ne açık olan televizyonun sesini duydum, ne de sokaktan geçenlerin. Sanırım o esnada neşeli penguenlerin şarkısını dinliyordum :)
13 Temmuz 2016 Çarşamba
Eyvah Çalışıyorum!
Yıldız Teknik Üniversitesi Kalite ve Verimlilik Kulübünün 6. sayısında profesyonel hayata geçişin zorluklarına yer verdiğim "Eyvah Çalışıyorum" isimli yazım yayınlandı. Yazıya geçmeden önce mezunu olduğum üniversitenin, zamanında etkinliklerine katıldığım bir kulübüne ait dergide paylaşımda bulunmanın beni fazlasıyla mutlu ettiğini belirtmeden geçemeyeceğim.

Yeni mezunların çok önemli bir sorunu var: İş bulmak. Ancak iş bulmakla her şey bitmiyor, hatta yeni başlıyor. Bu yüzden pek çok yeni mezun farkında olmasa da, ironik bir şekilde, hem iş bulamama hem de bulma korkusu yaşıyor. Sırf bu korku yüzünden yüksek lisansa başlayıp öğrenciliği uzatmaya çalışanlar, ilgilenmedikleri uğraşlarla zaman geçirenler bile var.
25 Haziran 2016 Cumartesi
Bitmeyen Öğrenciliklerin Çağındayız...
6 Mayıs 2016 Cuma
Kurbağanın Görebildiği
Bu seneki ismi oldukça ilginç: "Kurbağanın görebildiği".
Etkinliğin detaylarını aşağıdaki linkten görebilirsiniz:
http://www.ikz2016.com/
İKcının görebildiklerini artırmak umuduyla :=)
27 Mart 2016 Pazar
Paraşütünüz Ne Renk?
İyi yaptığınız bir yetenekse, genellikle onu seversiniz.
Sevdiğiniz bir yetenekse, genellikle iyi yaptığınız içindir.
9 Mart 2016 Çarşamba
4 Mart 2016 Cuma
CV Fotoğraflarında Selfie Devri Başladı
İK departmanları, özellikle yaratıcılık, üretkenlik ve güçlü iletişim yeteneği gerektiren sektörlerde artık klasik yöntemlerle hazırlanmış CV’ler yerine özgün ve fark yaratan örneklere odaklanıyor.
Eskiden takım elbiseler, özenle seçilmiş iş kıyafetleri ile dik durup başımızı hafif yana eğerek çektirdiğimiz vesikalık fotoğrafların yerini şimdilerde Selfie’ler almaya başladı.
Dozunu Kaçırmadan
İşveren Selfie CV’lere yeşil ışık yaktı, ancak CV’niz için kullanacağınız Selfie’nin de ufak tefek kuralları olmalı değil mi?
• CV’niz için Selfie’nizi çekerken kolunuzun fotoğrafın dışında kalmasına dikkat edin. Selfie çubuğunu aklınızdan bile geçirmeyin.
• Ortamdaki ışığı doğru ayarlayın, gün ışığının doğallığından yararlanın.
• Tamam, fotoğraf stüdyolarındaki perdelere ve standart arka fonlara veda ettik, ama bu doğal olacağım derken arkanızdaki dağınık yatağı fotoğrafa dahil edebilirsiniz anlamına gelmiyor. Sade ve düzenli bir arka plan yaratın. Örneğin ofisinizi ya da çalışma masanızı kullanın.
• En önemlisi, gülümseyin!
CV Selfie’nizde bu detaylara dikkat edin, gelecekteki patronunuza her şeyden önce güven verin. Aksi takdirde Selfie’nin çalışma hayatınızın önemli bir parçası olma tehlikesi de var:
Daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız.
Bir boomads advertorial içeriğidir.