İknanın psikolojisi
yıllar önce okumuş olmama rağmen kütüphanemde ve zihnimde hala önemli bir yere
sahip olan kitaplardan biri. Bunun en önemli nedeni kitapta nasıl ikna
edebileceğimiz ve ikna olduğumuz açıklanırken somut örneklerden, deneylerden,
deneyimlerden yola çıkılması, üstelik de bunun merak uyandırarak yapılması.
Kitap iknanın temel
silahlarından altı başlık altında bahsediyor: Karşılıkta Bulunma, Adanmışlık ve
Tutarlılık, Toplumsal Kanıt, Hoşlanmak, Otorite ve Azlık. Her bölümde bir
taraftan nasıl ikna edebileceğimiz anlatılırken, bir yandan da aslında ikna
olmak istemediğimiz şeylere karşı kendimizi nasıl savunabileceğimizden
bahsediliyor. Bu çok yönlülük okura daha geniş bir bakış açısı sunuyor.
Sonuç olarak, “İknanın
Psikolojisi” yaşamımızda ikna etmeye ne kadar çok ihtiyacımızın olabileceği ve
bilerek ya da bilmeyerek ne kadar çok ikna olduğumuz göz önünde
bulundurulduğunda yalnız Pazarlama ile ilgilenenlerin değil herkesin
faydalanabileceği bir kitap olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla, pazarlamada içeriğin önemi gün geçtikçe artıyor ve content marketing (içerikle pazarlama) dünyada gittikçe yükselen bir trend haline geliyor. Content marketing, markanın iletişim hedefleri paralelinde orijinal içerikler yaratarak hedef kitlesine ulaşması ve engagement kurması anlamına geliyor. Bu içerikler iyi yönetildiğinde, hedef kitlenin WOM yaratması ve sadık bir komünite oluşması da mümkün hale geliyor.
Türkiye’deki tek content marketing platformu olan Bumads, henüz birinci yılında Coca-Cola, Microsoft, Toyota ve Adidas gibi onlarca global markanın sosyal medyada sesi oldu.
Peki Bumads etkili bir content marketing platformu olmayı nasıl başardı?
Markaların mesajını milyonlarca kişiye ulaştıran Bumads’in kalbinde bünyesindeki binlerce blogger ve bağımsız yayıncı yer alıyor. Türkiye’nin en geniş ve çeşitli yayıncı ağı haline gelen Bumads blogcuları, sosyal medyanın orkestra şefleri olarak paylaşımlarıyla marka içeriklerinin viral yayılımı için doğal bir mekanizma oluşturuyor. Bu anlamda, yayıncıların yayınlayacakları reklamları seçme özgürlüğü olması mecranın organik temelini sağlamlaştırıyor.
Yüzlerce blogda yayınlanan marka içerikleri, Twitter ve Facebook gibi sosyal mecralardan da hedef kitlesine ulaşarak WOM etkisi yaratıyor. İçerik tabanlı olması sayesinde arama motorları tarafından da indekslenen reklamlar, olumlu bir SEO etkisi sağlıyor ve aylar boyunca erişilmeye devam ediyor.
Bumads ürün tanıtımlarının yanı sıra, kampanya duyuruları, sosyal sorumluluk projeleri, kurumsal mesajlar, marka ve kriz iletişimi gibi konularda da markaların hedefledikleri kitleye uygun web siteleri aracılığı ile ulaşmalarına rehberlik ediyor.
İşte Bumads’i eğlenceli bir dille anlatan tanıtım videosu:
İnsan Kaynakları çalışanlarına en çok sorulan sorulardan
biridir. Özellikle iş görüşmelerinde, görüşülen işi “kapmak” için kişilik
envanterlerini nasıl cevaplamak gerekir? Siz de bu yazıyı bu sorunuza cevap
bulmak için okuyor olabilirsiniz, üzgünüm ama amacınız buysa okuyacaklarınızı
muhtemelen tatmin edici bulmayacaksınız.
Bu soruya “kesin” bir yanıt verememenin en önemli nedeni
klasiktir: Herkesin farklı kişilik özellikleri vardır ve aslında bir işyerinde
hepsine ihtiyaç duyulur. Üstelik kişilik envanteri sonuçlarını bir işe kabul
görmenin ana nedeni olarak almak da pek sağlıklı olmaz. O zaman neden kişilik
envanterleri kullanıyor?
Öncelikle belirli kişilik profillerinin belirli iş ve
görevlere yatkın olduğu doğrudur. Kurum kültürüne uygun adayları seçmekte de
kişilik envanteri sonuçlarını değerlendirmek faydalı olacaktır. Ayrıca işe
aldığınız kişileri nelerin motive ettiğini, nelerin motivasyonunu düşürdüğünü,
nasıl bir iş ortamı ve yönetim tarzında daha verimli çalışabileceğini
kestirebilme imkânı bulmak da az bir katkı değildir.
Bu açıdan kişilik envanterleri, kişileri etiketlemek için
değil ama (zaten herkes farklı zamanlarda farklı karakter özellikleri gösterebilir)
işe alım, performans ve ödüllendirme, kariyer geliştirme vb. bütün İnsan
Kaynakları uygulamalarına destek olarak kullanılabilmektedir.
Şimdi ilk sorumuza
geri dönersek... Size kişilik envanterlerini çözmede kullanabileceğiniz
taktikler sıralayamayacağım, zaten kendinizce çeşitli taktikler uygulamanızı da
pek tavsiye etmem. Çünkü uygulamaya çalışacağınız her taktik sizi sağlıklı
sonuçlar elde etmekten uzaklaştıracaktır. Tutarsız sonuçlar çıktığında sizden en
iyi ihtimalle envanteri tekrar cevaplandırmanız istenecektir. Kendinizi göstermek
istediğiniz şekilde cevapladıkça aslında kendinizden uzaklaşırsınız. Böylece kendi
kendinizi kandırmakla kalmaz, kendinize uygun olan işi kaçırır, uzak olana
yaklaşırsınız. Sevmediğiniz bir kurumda sevmediğiniz bir işi yaparken başarılı
olabilir misiniz?
Yine de sorarsanız,
klasik cevaplarımı veririm: Dürüst olun, ilk aklınıza gelen cevabı verin,
kendinizi çok kısıtlamayın, doğru ya da yanlış diye bir cevap olmadığını
unutmayın...
Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardı
ğı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.
LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.
Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.
Kariyer Dergi’nin bu ayki sayısında hrmagazine’den alınmış
ilginç bir haber vardı. İngitere’de bin çalışan ile yapılmış araştırmanın
sonuçları veren habere göre, katılımcıların çeyreğinden fazlası istedikleri
tatili yapabilmek için yalan söylemeye hazırmış.
Buna göre;
Çalışanların %25’i patronuna izin tarihlerinin
kesin olduğuna ve rezervasyon yaptıklarına dair yalan söylüyor.
%39’u izin alabilmek için 6 ay önceden bilet
alıyor.
%24’ü izin alabilmek için taktiklere ihtiyaç
duyuyor.
Taktiklere başvuranların %12’si iş arkadaşlarına
yalan söylüyor, %7’si hasta olduğunu söylüyor.%4’ü ailevi bir sebep uyduruyor.
%5’i hayali bir balayı, %5’i cenaze ve ev kazaları kurguluyor.
Demek ki izin alabilmek sadece bizim ülkemizde bir sorun
haline gelmiyor. İnsan her yerde insan ve izin ihtiyacına sahip olduğu kadar
hakkına da sahip olmak istiyor. En azından yıllık ücretli izin hakkını
kullanabilmek çalışanı yalnız motive etmiyor, yalanlardan da uzaklaştırıyor!