30 Aralık 2013 Pazartesi
26 Aralık 2013 Perşembe
Ödüllü Yaratıcı Özgeçmişler
Bu aralar İnsan Kaynaklarına ilişkin yarışmalar çoğalmaya başladı. Yaratıcı ilanlar, bloglar, aday CVleri...Bir İnsan Kaynakları Gönüllüsü olarak kendi adıma bu tarz organizasyonlardan çok mutlu olduğumu söyleyebilirim.
Yeni Asır gazetesi de CVyolla.com' un da katkısıyla böyle bir organizasyona imza atmış. Organizasyonun detaylarını BURADAN görebilirsiniz.
Şimdi ben susayım ödüllü yaratıcı özgeçmişler konuşsun:)
1. CV-Hilal Gülçiçek:
2.CV-İmge Bilek:
3.Cv-Emre Yenioğlu
Mansiyon Ödüllü CV-Özge Ozanoğlu
Yarışmanın kazananlarını tebrik ediyor, İnsan Kaynakları alanındaki yaratıcı çalışmaların artmasını diliyorum :)
Yeni Asır gazetesi de CVyolla.com' un da katkısıyla böyle bir organizasyona imza atmış. Organizasyonun detaylarını BURADAN görebilirsiniz.
Şimdi ben susayım ödüllü yaratıcı özgeçmişler konuşsun:)
1. CV-Hilal Gülçiçek:
2.CV-İmge Bilek:
Mansiyon Ödüllü CV-Özge Ozanoğlu
21 Aralık 2013 Cumartesi
İnsan Kaynakları’nda Doğru Bilinen Yanlışlar…
Bana göre, insan kaynaklarında hangi sistemi,
hangi uygulamayı, formu, prosedürü vb. kullandığınızdan daha önemli olan şey,
bunları hangi amaçla, hangi niyetle kullandığınız. Çünkü amacınız tabiri caizse
“insani” değilse, üzgünüm, insanlara dokunamayacak ve onlardan verim
alamayacaksınız.
İşte insan kaynaklarının kullandığı araçlardan
bazıları hakkında doğru bilinen yanlışlar…
- İş tanımları pozisyonun sorumlulukları arasına giren işleri kapsar, amaç pozisyon sahibini bilgilendirmek olmalıdır, beklentilerle gözünü korkutmak ya da yerine getirilemeyecek sorumluluk ve hedeflerle meydan okumak değil.
- Organizasyon şeması pozisyonları, unvanları, kimin kime bağlı olduğunu gösteren bir yapıdır, kurumun işleyişini, pozisyonların kurum içerisindeki yerini vb anlamakta faydalıdır. Ancak organizasyon şeması, kurum içerisindeki pozisyonları önemine, sahip oldukları yetkilere vb göre sınıflandırmaz, sıralamaz, ayırmaz.
- Performans değerlendirme, amaç performansı yönetmek olduğunda güzel bir araçtır. Ancak yılda bir gün gelsin, o gün eteğimdeki taşları dökeyim, şu çalışana haddini bildireyim, şunun notunu buradan kırayım, şuna aman mutlaka yüksek not vereyim mantığı ile yürütüyorsanız süreci, tek suçlu İnsan Kaynakları değil demektir.
- İşe alım mülakatları, adayı tanımak, pozisyona göre adayın uygunluğunu anlamak için çok önemlidir. Ama işe alacağınız kişiye göre pozisyon uyduruyorsanız, tamamen aklınıza estiği gibi, sadece adaydan “aldığınız elektrik”e göre mülakat sürecini yürütüyorsanız, “neden yetkin ve istediğim gibi bir insan kaynağım yok” diye boşuna hayıflanmayın.
O kadar çok İnsan Kaynakları süreci, aracı
sayabilirim ki bunlar gibi yanlış kullanılan. Önce İnsan Kaynağına bakış
açısını değiştirmek gerekiyor, burada da yapmacıklık, zoraki iyi niyet bir işe
yaramıyor. Duygusal zekası gelişmiş, vicdanı değerleri yüksek, insan kaynağına
sözde değil gerçekten içtenlikle değer veren kurumlar İnsan Kaynakları
araçlarını da daha etkin kullanabiliyor.
16 Kasım 2013 Cumartesi
Kişilik Envanteri: Bu Kez İşe Alım Yapanlar İçin…
Lou Adler’in
Linkedin üzerinden de paylaştığı makale (Why All Interviewers Should be Personality Tested, Not Candidates) oldukça ilgimi çekti.
Açıkçası, öncelikle dikkatimi çeken sadece iki soruyla DISC
analizi yapabilmek olmuştu:
Soru 1: Yavaş
mı hızlı mı karar alıyorsunuz?
Soru 2: Daha
çok sonuçlarla mı ilişkilerle mi ilgilisiniz?
Gerçekten de bu iki
soruya verdiği cevaplar en azından adayın tarzı hakkında bir bilgi verebiliyor.
Ancak Adler’in kişilik envanteri hakkında bahsettiği başka bir nokta daha var
ki, en az bu iki soru kadar önemli. İşe alım yapanların kişilik envanteri yapmış olmasının gerekliliği...
Peki bir işe alımcı kendi
tarzını bilirse, ne tarz insanları işe almaya meyilli olduğunu ya da işe
alımlarda en çok nelere dikkat ettiğini bilebilir mi? Kendi tarzını anlayan işe
alım uzmanı ya da bir yönetici, belki Adler’in dediği gibi tarzını zıttından
öğrenerek, kendisini geliştirebilir mi? En önemlisi kendini tanımayan işe alımcı, adayları
tanıyabilir mi? Hatta işe alım yapanlara yönelik envanterler olsa, hoş olmaz
mı?
Beni türlü sorulara
sevk eden makalenin tamamını Lou Adler’dan okuyabilir, siz de kendi sorularınızı ve cevaplarınızı üretebilirsiniz.
18 Ekim 2013 Cuma
Ne İş Olsa Yaparım Abi!
Sizi bilmem ama ben
“Ne iş olsa yaparım (abi)” diyen adaydan korkarım. Çünkü ne iş olsa yaparım diyen
aday, aslında ne iş yapabileceğini ve/veya yapmak istediğini bilmeyen adaydır.
Ne iş olsa yaparım
sözünün hiçbiri hoş çağrışımlar yapmayan farklı anlamları var gibi gelir bana.
“Ne iş olsa yaparım”, çünkü ben sadece para için çalışırım, param zamanında
hesabıma yatıyor mu, gerisine bakmam. “Ne iş olsa yaparım”, çünkü bu işin
gerektirdiği yetkinliklerden bihaberim, öğrenirim bir şekilde, ne olacak ki! “Ne
iş olsa yaparım”, çünkü aslına bakarsanız ne yapabileceğimi ya da ne yapmak
istediğimi ben de bilmiyorum, siz şu işi bir verin bana, bir denerim, belki
severim. “Ne iş olsa yaparım”, çünkü belirli bir uzmanlığım hatta belki ilgi
alanım bile yok, şu ya da bu iş fark etmez benim için. “Ne iş olsa yaparım”,
çünkü işimin hayatımda sahip olduğu veya olabileceği önemin pek de farkında
değilim.
Her ne kadar bu
cümle bende hoş olmayan duygular yaratsa da, iki aday kesimi var ki, onları bu
genellememden neredeyse muaf tutabilirim. Birincisi bu sözleri söylerken
gerçekten içten olan ve verilebilecek “hemen hemen” her işi elinden geldiğince
en iyi bir şekilde yapmaya hazır olan mavi yakalı çalışan profili. Sonuçta
“emek parası” için çalışıp çabalayan ve bu çabasını bu şekilde ifade eden
emekçilere laf söylemek kimsenin haddi değil. İkinci kesim ise, yeni mezun adaylar.
Onların da gerçekten istedikleri işi bulmaları için denemeler yapmaları çok
doğal hatta faydalı.
Ancak kişisel olarak
ben, çok önceden beri genel hatlarıyla da olsa ne iş yapmak istediği konusunda
fikri olanlardandım, sonraları bu konuda daha da ısrarcı oldum. Anlayacağınız,
şimdi bana sorsanız, kusura bakmayın ama, “Her işi yap(a)mam abi ben!”
28 Eylül 2013 Cumartesi
Taş Devrinde İş Görüşmesi:)
İş görüşmelerinin geçmişinin nereye dayandığını hiç merak ettiniz mi? The Armstrong and Miller Show "The Origin of Job Interview" isimli skecinde bu konuyu işlemiş. Video benim çok hoşuma gitti, bakalım size de tanıdık gelecek mi :)
Keyifli seyirler...
Keyifli seyirler...
8 Eylül 2013 Pazar
Olumsuzu Yönetmek Ustalık İster – Zeynep Oktuğ

Arka kapakta kitabın
içerisinde de yer alan şu sözlere yer verilmiş:
“Bazen birine "yapamıyorsun"
demenin, onu hırslandıracağı ve çabalamaya yönelteceği düşünülür. Ama
"yapamıyor" olmaktan doğan bir hırsın kimseye gerçek anlamda
"iyi gelme" olasılığı yoktur. Bazen de, birisi "yapamıyor"
olduğunda ona bunu iletmek zor gelir ve görev başkasına devredilmeye çalışılır.
İletmeye istekli olanlar da çıkabilir. Ancak olumsuz süreçleri işe yarayacak
şekilde yönetebilene az rastlanır.”
Ne kadar da doğru!
Kitapta geribildirim almanın ve vermenin daha çok kişisel, psikolojik boyutuna
yer verilmiş. Olumsuz geribildirim verirken performans yönelimli miyiz, öğrenme
yönelimli mi? Olumsuz geribildirim aldığımızda hangi duygu düzenleme
stratejilerini kullanıyoruz? Ve bu gerçekten ne ifade ediyor, ne fark ediyor,
hatta neye mal oluyor?
Kitabın sonunda, konuyla
ilgili oldukça faydalı iki akademik çalışmaya da yer verilmiş.
Açıkçası ben
geribildirimin kitapta bahsedilen boyutları üzerine daha önce bu kadar derin
düşünmemiştim, bu yüzden de benim için oldukça yararlı oldu. Geribildirimin
psikolojik tarafını irdelemek isteyenlere özellikle tavsiye ederim.
Keyifli okumalar…
16 Ağustos 2013 Cuma
Kendinizi Motive Etmenin 7 Yolu
Malum bu aralar herkes farklı konularda neyin nasıl yapılacağına dair maddeler sıralıyor. Ben de bu modaya uyayım dedim ve bu sefer falanca CEO’nun ya da filanca İnsan Kaynakları Gurusunun değil, bizzat bendenizin kendimi motive etmek için kullandığımı fark ettiğim teknikleri sıralamak istedim.
1. Amatör ruhunuza sahip çıkın: İnsan kaynakları alanında ilk deneyimlerimde özellikle heyecan duyup, her türlü işi yeni bir deneyim fırsatı olarak gördüğümü hatırlıyorum. Sanırım amatör ruhlu bir profesyonel olabilmek hem motivasyonumuza hem de iş sonuçlarımıza katkı sağlayacaktır.
2. Zaman planı yapın: To do listlerin yapılması, biten işlerin işaretlenmesi ve bir sonrakine hızlıca geçmek…planlar işlerin bütününün daha net görünmesini sağlıyor.
3. Dinlenin: Dinlenmek bazen fırsat bulmakta zorlansak da, gerçekten gerekli. Uyumak, bir hobiyle uğraşmak ya da kısa molalar vermek güç toplamayı sağlıyor.
4. Hedefinize odaklanın: Üniversiteye hazırlıktan iş hayatına devreden bir alışkanlık. Hedefiniz ne uğruna çaba harcadığınız size hatırlatacaktır.
5. Merak duyun: İşinize karşı merakınız ve öğrenme isteğiniz sizi bir adım ileriye taşıyacaktır. Reklamda söylendiği gibi, merak ne güzel şey, güzel şey merak…
6. Pozitif insanlarla beraber olun: Pozitif enerji de olumsuzluklar da bulaşıcı olabilir. Sizi güzele yönlendiren insanlarla beraber olmak her alanda hayatınıza olumlu etkide bulunacaktır.
7. Sağlığınıza dikkat edin: Klasik bir söz ama her şeyin başı sağlık. Fiziksel sağlığınız yerde değilse motive olmanız zorlaşacaktır. Siz siz olun, motivasyonunuzu sağlamada da sağlığın önemini unutmayın.
Söylediğim gibi, bunlar benim kişisel motivasyonda yararlı olduğunu gözlemlediğim yöntemler, belki siz de kendinize özgü yollar bulup bunları kullanmayı deneyebilirsiniz.
Bu arada bütün bu yazılardan, işveren ve İK profesyonelleri için nasılsa herkes kendi motivasyonunu sağlamakla yükümlü, ben hiç çaba harcamasam da olur sonucu çıkmasın. Kendi kendini motive eden bir çalışanı dışardan da motive ederseniz neler olabilir, bir hayal edin derim :)
14 Ağustos 2013 Çarşamba
İçsel Motivasyon mu Dışsal Motivasyon mu?
İçsel Motivasyon mu Dışsal Motivasyon mu?
Ödüllendirme yöntemleri motivasyon sağlamada gerçekten işe yarıyor mu?
Daniel Pink'in anlattıkları sizce de ilginç ve değerli değil mi?
Ödüllendirme yöntemleri motivasyon sağlamada gerçekten işe yarıyor mu?
Daniel Pink'in anlattıkları sizce de ilginç ve değerli değil mi?
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Balık Tutmak ve İş Hayatı..
Bilinen bir hikayedir…
“ Amerikalı bir işadamı, iş seyahati
için Meksika’ ya gitmiş. Boş zamanında şirin bir kıyı
kasabasını ziyaret etmiş. Limanda gezinirken, balık dolu bir tekne ve
içinde keyifli bir balıkçıyı görmüş. Balıkçıya seslenmiş:
- Merhaba balıkçı, teknen balık dolu, bu kadar
balığı ne kadar zaman da tuttun?
Balıkçı cevap vermiş:
- Bir iki saatte tuttum.
İşadamı merak etmiş:
- Neden biraz
daha uğraşıp daha fazla tutmadın?
Balıkçı omuz silkerek,
cevaplamış:
- Bu kadar balık bizim
için yeterli, daha fazlasına ihtiyacımız yok ki.
İşadamı balıkçının kanaatkârca
yaklaşımına şaşırmış, merak etmiş:
- Günün kalan zamanında
ne yapıyorsun peki, bütün günü nasıl geçiriyorsun?
Balıkçı, anlatmış bir
gününü:
- Sabahları, denize
açılırım, ihtiyacım kadar balık tutarım. Sonra çocuklarımla
oynarım, onlarla vakit geçiririm. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım.
Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp, şarap içer, gece yarısına
kadar eğleniriz. Anlayacağınız gün nasıl geçiyor anlamıyorum.
İşadamı kendinden emin
bir şekilde:
- Bak demiş istersen
ben sana yardım ederim. Balık tutma işine daha çok zaman ayırmalısın. Büyük bir
tekne ile daha çok balık tutabilirsin. Elde edeceğin gelirle başka tekneler de
alırsın. Kısa zamanda bir balıkçı filosuna sahip olursun. Çok
balık yakaladığın için balığı aracılara değil, doğrudan işleme tesislerine
satabilirsin. Hatta daha sonra kendi balık işleme tesisini bile kurabilirsin.
Benim yardımlarımla balıkçılık sektöründe lider olursun.
Balıkçı merakla sormuş:
- Bu dediklerinizi
yapmak kaç sene sürer?
İş adamı:
- Tahminen 15-20
yıl sürer, ama sonrası daha güzel, şirketini halka açarsın,
hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar
kazanabilirsin.
Balıkçı heyecanlanmış:
- Milyonlar kazanırım
ha, peki sonra bu parayla ne yapacağım?
İşadamı hayalini
anlatmış:
- Sonra emekli olursun.
Şirin bir balıkçı kasabasına yerleşirsin. Bundan sonra artık zevk için
balık tutarsın. Çocuklarınla, torunlarınla oynarsın. Eşinle keyfince istediğin
kadar siesta yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla şarap içer
ve gece yarısına kadar gülüp eğlenirsin. Sence de mükemmel değil mi?
Balıkçı cevap vermiş,
"Ben zaten şimdi de bunları yapıyorum:)” "
Siz bu hikayeyi nasıl yorumlardınız?
Bana sorarsanız, bu hikayede balıkçı da haklı, iş
adamı da..
Herkes
balıkçı olamaz belki, herkesin şartları da aynı olamaz…Öte yandan, dört mevsim
balık tutarak yaşamak da herkese uygun olmayabilir. Ancak balık tutmaya da
zaman ayıran, ayırabilen insanın iş yaşam dengesini daha kolay kurabileceği ve
diğer işlerinde de daha verimli olabileceği açık. Bir de çalışırken balık
tutuyor olmanın hazzını da alabilmek var ki o ayrı bir konu:)
Nerden
bakarsanız bakın, balık tutmayı unutmayan İş Adamlarına ve Kadınlarına
ihtiyacımız var bence:)
16 Temmuz 2013 Salı
Hani Facebook'ta iş yoktu?
Yenibiris.com’un yeni uygulamasını duydunuz mu? Facebook profiliniz üzerinden bir tıkla bağlanacağınız insankaynaklari.com, profesyonel iş ağı oluşturarak size en uygun işi, en kısa sürede sunmakla görevli!
Facebook, sizin de dahil olduğunuz, 32 milyon kişinin üye olduğu geniş bir sosyal ağ! Bu sosyal ağda arkadaşlarınız, arkadaş olmak istedikleriniz, çalışmak için hayalini kurduğunuz şirketler de var! Peki çalışmak istediğiniz şirketlere tek tıkla ulaşmak istemez misiniz?
Biliyorsunuz iş bulmak isteyenler için en önemlisi, çalışmak istedikleri şirketlerdeki kişilerle nasıl bağlantı kuracaklarıdır… İnsankaynaklari.com sayesinde Facebook profilinizden istediğiniz bilgilerle oluşturduğunuz profilinizle çalışmak istediğiniz şirketlere “şimdi başvur”u tıklayarak iş başvurusu yapabilirsiniz. Diyelim ki çalışmak istediğiniz şirkette bir arkadaşınız çalışıyor. Onun aracılığıyla ulaşmak istediğiniz kişiye “Tanıştırılma talebi” yollayabilir, birinci ve ikinci dereceden bağlantınızın yardımıyla işi siz alabilirsiniz! Bağlantılarınızdan referans ve rozet talep ederek profilinizi sahip olduğunuz özelliklerle donatabilirsiniz. Tamamen ücretsiz bir uygulama olan insankaynaklari.com hem işveren hem de iş arayanlar için yepyeni fırsatlar sunuyor! Siz de insankaynaklari.com’a gelin, size en uygun işi kolaylıkla bulun. İnsankaynaklari.com ile iş bulmak artık daha kolay!
www.insankaynaklari.com
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Facebook, sizin de dahil olduğunuz, 32 milyon kişinin üye olduğu geniş bir sosyal ağ! Bu sosyal ağda arkadaşlarınız, arkadaş olmak istedikleriniz, çalışmak için hayalini kurduğunuz şirketler de var! Peki çalışmak istediğiniz şirketlere tek tıkla ulaşmak istemez misiniz?
Biliyorsunuz iş bulmak isteyenler için en önemlisi, çalışmak istedikleri şirketlerdeki kişilerle nasıl bağlantı kuracaklarıdır… İnsankaynaklari.com sayesinde Facebook profilinizden istediğiniz bilgilerle oluşturduğunuz profilinizle çalışmak istediğiniz şirketlere “şimdi başvur”u tıklayarak iş başvurusu yapabilirsiniz. Diyelim ki çalışmak istediğiniz şirkette bir arkadaşınız çalışıyor. Onun aracılığıyla ulaşmak istediğiniz kişiye “Tanıştırılma talebi” yollayabilir, birinci ve ikinci dereceden bağlantınızın yardımıyla işi siz alabilirsiniz! Bağlantılarınızdan referans ve rozet talep ederek profilinizi sahip olduğunuz özelliklerle donatabilirsiniz. Tamamen ücretsiz bir uygulama olan insankaynaklari.com hem işveren hem de iş arayanlar için yepyeni fırsatlar sunuyor! Siz de insankaynaklari.com’a gelin, size en uygun işi kolaylıkla bulun. İnsankaynaklari.com ile iş bulmak artık daha kolay!
www.insankaynaklari.com
Bir bumads advertorial içeriğidir.
13 Temmuz 2013 Cumartesi
CEO'lar Nereden Nereye...
İşin, emeğin hiçbir zaman küçüğü olmaz bence. Ve iş hayatında her bir deneyimin kazandıracağı başka başka şeyler vardır...Ne de olsa "Binlerce millik yolculuk tek adımla başlar."
Nereden nereye dedirten CEO'ların eski meslekleri haberi için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Nereden nereye dedirten CEO'ların eski meslekleri haberi için BURAYA tıklayabilirsiniz.
1 Haziran 2013 Cumartesi
Meryem Uzerli Katkılı “Tükenmişlik Sendromu”
Bu sefer ki blog yazım enteresan bir şekilde magazinsel. Tükenmişlik sendromu konusunun magazinsel bir boyut kazanacağı hiç aklıma gelmezdi. Ama olsun reklamın iyisi kötüsü olmaz...
Tez dönemimde
hakkında Türkçe kaynağa bile pek rastlayamadığım “Tükenmişlik Sendromu” Meryem
Uzerli namı diğer Hürrem Sultan sayesinde ülkemizin yoğun gündemine oturmayı
başardı. O kadar ki google’da Tükenmişlik Sendromu yazsanız, Meryem Uzerli’nin
resmi çıkıyor, sosyal ağlarda her yönüyle konuşuluyor. Olayın diğer boyutlarını
bir kenara bırakırsam, bu sayede “Tükenmişlik Sendromu” kavramını duymayan
kalmadı, doğru ya da yanlış artık herkesin bu konuda bir fikri var.
İlk olarak sağlık çalışanları arasında görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakmayla
kendini gösteren bir durumu tanımlamak için Freudenberger tarafından ortaya atılmış
olan tükenmişlik kavramı, daha sonra Maslach ve Jackson tarafından geliştirilmiştir.
Freudenberger’e göre tükenmişlik; başarısız olma, yıpranma, enerji ve gücün
azalması veya tatmin edilemeyen istekler sonucunda bireyin iç kaynaklarında
meydana gelen tükenme durumudur.
Güzelim ülkemin
çalışma şartları göz önünde tutulduğunda, Tükenmişlik Sendromu “Burn out”
kanıksadığımız, farkında bile varmadığımız, varsak da şımarıklık ya da lüks
olarak adlandırdığımız bir olgu haline gelmiştir ne yazık ki. Gülse Birsel’in
konuyla ilgili yazısını henüz okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim, zira pek
çok çalışanın içinden geçenleri, kendine has esprili üslubuyla pek de güzel
dile getirmiştir.
Tükenmişlik sendromu
(burn out) yerine işe cezbolma (adanma, engagement) yaşayan çalışanları ve
bireyleriyle ünlü bir ülke olmamız hayaliyle...
19 Mayıs 2013 Pazar
Geliş İK Geliş...

Tecrübe
paylaşımlarının İK’nın gelişimi için son derece önemli olduğuna ben de
katılıyorum. Eğitim, seminer, blog, dernek gibi diğer araçlarında da bir
şekilde tecrübe paylaşım platformuna dönüştükçe değer kazandıklarını
düşünüyorum. Blogların ise birinci sırada olmasa da listeye girmesi bir blog
yazarı olarak beni mutlu etti. Pek çok sektörden blog yazarına pek fazla
rastlanmazken İK blogları gelişim, paylaşım alanında gittikçe güçleniyor.
İnsan Kaynakları’nın
kendi gelişimine daha çok zaman, kaynak ve enerji ayırabildiği bir gelecek
düşlüyorum. Çok şey mi istiyorum?
Değiş Dünya Değiş...
Geliş İK Geliş...
2 Mayıs 2013 Perşembe
Yaratıcılık Zaman İster!...
Günlük koşuşturmacanın içindeyiz hepimiz.. Yaratıcılığın zaman istediğine ufak bir kanıt oluşturan yaratıcı bir video:
27 Nisan 2013 Cumartesi
Çok Sıkıcı Bir İKcıyım Ben...
Galiba sıkıcı bir
İKcıyım ben..Çünkü dünya ne kadar değişirse değişsin, sıkı sıkıya bağlı olduğum
bazı “takıntı”larım var hala.
Çok konuşan çok iyi
iletişimci sayılsa da bazı çevrelerde, bir İnsan Kaynakları çalışanı biraz da
ketum olmalı bence. Özellikle iş görüşmelerinde konuşmaktan çok adayı dinlemeli,
empati kurmalı, çok özel sorular sormamalı ama gerekli bilgileri de
karşısındaki kırmadan almalı. Uzun süre bekletmemeli adayı, sadece kendi zamanını
değerli saymamalı, karşısındakinin zamanına da değer vermeli. Gerçekleştirdiği
bütün görüşmeleri gizlilik kuralları çerçevesinde yürütmeli. Referans
görüşmelerinden önce adaydan izin istemeli.
Sıkıcı bir İKcıyım
ben. Çarşaf gibi ortalığa saçılmış özgeçmişlerden rahatsız oluyorum. Herhangi
bir değerlendirmede haksızlığa sebep olurum diye aklım çıkıyor. Çalışanlar hakkında dolaşan dedikodulardan hoşlanmıyorum. Onun maaşı,
diğerinin disiplin cezası, berikinin özel sorunlarıysa benimle konuşmak
istediğiniz, çok sıkıcı bir İKcıyım ben, beni böyle kabul ediniz...
3 Nisan 2013 Çarşamba
Dikkat! Burcunuz İşe Alınmanızı Etkileyebilir!
Daha önce işe alımda “burcunuz nedir” sorusuyla karşılaşmış bir aday ve bu sorunun geçtiği nice mülakatlar bilen bir İnsan Kaynakları gönüllüsü olarak ntvmsnbc’nin haberi beni hem şaşırttı, hem de şaşırtmadı:) O nasıl oluyor derseniz, “işe alımda burçların etkisi”nin ayrımcılık olup olmadığını sorgulatacak kadar uç bir örneğine rastlamak şaşırtırken; mülakatlarda burç muhabetinin sıkça geçebildiğini bilmek şaşkınlığımı azalttı.
Habere göre Avusturya’nın Salzburg şehrinde bir sigorta şirketi, gazetelere Oğlak, Boğa, Kova, Koç ve Aslan burcu olan satış ve yönetim departmanı elemanları alınacağına dair ilan vermiş ve bunun ayrımcılık sayılmayacağını sadece başvurulara kısıtlama getirildiğini savunmuş.
Haberin detaylarına NTVMSNBC'den ulaşabilirsiniz.
Bu arada siz sormadan ben söyleyeyim, İkizler burcuyum ama Yükselenim Yengeç, hala ikna olmadıysanız Güneş burcuma da bakabiliriz:)
11 Mart 2013 Pazartesi
İyi Olayım Derken Kötü Olmak...
Küçükken
kitaplığımıza yapıştırılmış bir söze takılırdı gözüm sık sık. Alıntının altında
Montaigne yazardı. O yıllarda anlamını çok da kavrayamadığım bu söz büyüyüpte
İnsan Kaynakları alanını seçince içimden sık sık tekrarlanır oldu:
“İyi
olmak bazen o kadar ateşli bir tutku haline geliyor ki, iyi olalım derken kötü
oluyoruz.”
Bu
sözü bu kadar doğrulayan başka bir alan var mıdır biliyorum. Bütün İK
süreçlerinin var olmasının da İnsan Kaynaklarından memnuniyetsizlik
duyulmasının da sebebidir bu durum. Daha işe alım süreçlerinde başlar, bir
adayı seçerek diğerlerini reddetmek, belki de hayal kırıklığına uğratmak
durumundasınızdır. Ne de olsa her seçiş bir kaybediştir. Oysa siz sadece en
uygun adayı seçmek, firmanız için de aday için de en uygun olanı yapmak
amacındasınızdır. Yüksek performans gösteren bir çalışanı terfi ettirirsiniz,
ödüllendirirsiniz, diğerleri gücenir. Hatta bazen ödül vereyim derken
seçtiğiniz ödülün beğenilmediğini görürsünüz. Motivasyon amaçlı oganizasyon yaparsınız,
neden oraya gittik de buraya gitmedik, neden yanımda başkasını getiremiyorum
gibi bir dolu soruyla karşılaşırsınız. Organizasyon şemasını iş değerlemeye en
uygun, en sistematik hale getirirsiniz, unvanı değişen çalışanlarda
memnuniyetsizlik yaratırsınız. En mükemmel sistemleri kurarsınız, ama insan var
ya işin içinde, kaş yapayım derken göz çıkarabilirsiniz.
Sadece
çalışanlara karşı iyi olayım derken kötü olmazsınız. Çalışanın hakkını
koruyayım derken üst yönetimle, yönetimin isteğini yapmaya çabalarken
çalışanla, hedeflenen çalışmaları gerçekleştireyim derken bütçe kısıtıyla karşı
karşıya gelirsiniz.
Özetle zor zanaattir İnsan Kaynakları alanında çalışmak,
melek ile şeytan arasında bir ip gerilidir ve siz ikisinin arasında
gezinmektesinizdir. Yine de sonu bellidir bu gezintinin ve sonuç kaçınılmazdır,
var oluş sebebiniz iyi olmakken, iyi olayım derken, kötü olursunuz.
26 Şubat 2013 Salı
Peynirimi Kim Kaptı?-Spencer Johnson
Peynirimi Kim Kaptı?(Who Moved My Cheese) kısacık bir değişim öyküsü. Labirentte kendi peynirini bulmak isteyen ikisi fare (Koklarca ve Kokarca), ikisi insancık (Mırın ve Kırın) dört karakterin değişime farklı yaklaşımlarını anlatıyor. Oldukça ünlü olan bu öykünün mesajları da oldukça açık. Ancak benim en çok hoşuma giden: "Korkmasaydın ne yapardın?" oldu.
Keyifli okumalar:)
Keyifli okumalar:)
17 Şubat 2013 Pazar
İşkolikliğe Övgü...
Uzayan çalışma
saatleri, artan rekabet koşulları, esnek çalışma şekilleri, iş ve özel hayat
arasındaki sınırların kalkması... Bir yandan da toplumda, çalışma hayatında çok
çalışmanın sürekli övülmesi. Çok çalışmak güzel de, kendinizi çalışmaktan
alıkoyamıyorsanız, dikkatli olun, çünkü işkolik olabilirsiniz!
İşkolikliği bence
günümüzde çok iyi yönetmek gerekiyor. Tabiri caizse, arada durup gülleri
koklamayı unutmamamız gerekiyor...
İşkolikler çalışmayı
durdurmakta zorlanıyor, iş dışındaki zamanlarını değerlendirmekte güçlük
çekiyorlar. Bazen de kendi hayatlarından kaçınmak için daha çok çalışmaya
yöneliyorlar. Çalıştıkları yerlerde çoğu zaman takdir toplasalar ve bu da daha
da işkolik olmalarına neden olsa da uzun vadede ekip çalışmasını ve verimliliği
baltalayabiliyorlar. İşkolikler evlerinde, sosyal hayatlarında pek çok sorun
yaşayabiliyor, depresyon, stres, tükenmiş gibi sonuçlarla karşılaşabiliyorlar.
6 Şubat 2013 Çarşamba
Dinamik Tiyatro Yöntemiyle Vizyon Belirleme
Daha önce sizlerle ekipçe yaşadığımız Dinamik Tiyatro deneyiminden bahsetmiştim, Mark ve Filipe 21 Şubatta tekrar ülkemizde bir Workshop düzenleyecekler. Workshop öncesi bir de ücretsiz Webinar gerçekleştirecekler. Kaçırmayın derim :)
Webinara kayıt yaptırmak için:
Dinamik Tiyatro Webinar Kayıt25 Ocak 2013 Cuma
Bütün Şekerlerini Yedik Biz!
Son günlerde sosyal ağlarda dolaşan bir video çok hoşuma gitti. Mutlaka izleyenleriniz vardır, çocuklara ebeveynleri cadılar bayramında topladıkları bütün şekerleri yediklerini söylüyorlar. Çocukların tepkileri ise birbirinden farklı ve oldukça enteresan :) Aslında çocuklar bununla insanın doğasını da yansıtmış oluyorlar.
Bu durumu iş yaşamıza uyarlarsak, iş hayatında şekerimizi yiyenlere nasıl tepkiler veriyoruz? Bağırıp saldırıyor muyuz, ağlıyor muyuz, içimize mi atıyoruz, kaçıyor muyuz? Bir de olayın iletişim boyutu var tabii..durumu gayet olgunlukla karşılayan çocuklara ebeveynlerin durumu açıklarkenki yaklaşımları ve genelde kurdukları iletişim tarzı nasıldı sizce? Bizlerde aynı durum farklı şekilde aktarıldığında farklı tepkiler vermiyor muyuz?
Videoyu izleyelim, gülelim, ama bir yandan da düşünelim derim.
İyi seyirler...:)
20 Ocak 2013 Pazar
Sihirli Bir Sözcük: Yetkinlik

Ancak yetkinliklerin
iş yaşamındaki bu sihrini düşündüğümde özellikle temel ve liderlik
yetkinlikleriyle ilk tanışmamızın iş yaşamında olması bana çok geç geliyor.
Yani ailemizde, okullarda hatta sosyal çevremizde teknik yeterliliklerimiz
sıkça sorgulanıyor (karne notlarımızın kaç olduğundan kaç dil bildiğimize,
hangi teknik/araçları kullanabildiğimize uzuyor bu durum). Ama problem çözme
(sadece matematik problemlerini çözmeyi değil problemleri çözebilmeyi öğrenme),
yaratıcılık ve yenilikçilik, motive etme (hatta iç motivasyon ve başkalarını da
yönlendirme), zaman yönetimi gibi temel ve yönetsel yetkinlikleri geliştirmeye çok
da eğilmiyoruz. İlerleyen yaşlarda ise yetkinliğin sihri istesek de istemesek
de sarıyor bizi. Öyle ya da böyle gelişmek için parlatıyoruz yetkinliklerimizi.
Umarım gelecekte
yetkinliklerimizi daha küçük yaşlarda geliştirmemizi sağlayacak yapıcı yollar
bulur ve içselleştirerek uygulamaya başlarız. İşte o zaman yetkinlikler kağıt üzerinde kalan ifadeler olmaktan çıkıp gelişimimiz
için gerçekten sihirli bir araç olmaya başlayacak.
9 Ocak 2013 Çarşamba
Karda Zordur Çalışmak...

Araçlarıyla yolda
kalanlar, servis süresi uzayanlar, yollar boşalmış kimse çıkmamış diyenler, otobüs
bekleyenler, yürürken üşüyenler, tatil umanlar, işten erken çıkanlar, işten geç
çıkanlar, esnek saatlere uyum sağlayanlar, evden çalışanlar, geç kalanlar...
büyük şehirlerde yol durumunun ve ulaşımın çalışanı nasıl etkilediğini bir kez
daha gösterdi. Çalışırken de karın etkisi geçmedi, Kimisi sessiz sedasız serin
havada sıcak çayıyla daha bir konsantre oldu işine, kimisi eve dönüş
yolculuğunu düşünerek kaygılandı, kendisini veremedi iyice.
Dışarıda çalışanlar
kuşkusuz en çok etkilenenler oldu, karda kazandılar ekmek paralarını.
Çok da tadını
çıkaramadık sanki, hani şöyle çocukluğumuzdaki gibi. Takım çalışması diyip
adına biraz kar topu oynasak hoş olmaz mıydı ki?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)